Sayfa 427 deki cümle ile başlamak istedim. '' Dünyamız değişmişti. Denizlerimiz kirlenmiş, akarsularımız kurumaya yüz tutmuş, ormanlarımız tükenmişti. İnsanların para ve iktidar hırsı dünyamızı dahi mahvetmeye yetmişti. Benim tek tesellim, bunca tahribata karşın, sevginin hala var olmasıydı.'' Çok uzun zamandır bu kadar farklı bir konuya denk gelmemiştim. Her cümleye farklı bir bakış açısıyla yaklaştım. Para hırsının, gücün, bencilliğin ve bunun gibi kirli bir sürü oyunun içinde olunmasının dünyanın sonunu nasıl getirdiğine şahit oldum. Kitabı okurken özgürlüğe, insanca yaşamaya hasret kaldım. Teknoloji üst düzeyde harika peki kadına verilen değer ? Robotlar, uçan arabalar, renk değiştiren kıyafetler nasıl olağanüstü..Hayattaki her şey değişmiş kadına şiddet dışında. Söz hakkı olmayan, değersizleştirilen, toplum dışına itilen, yapacağı tek şeyin çocuk doğurmak olduğuna inanılan kadınlar..Kısacası kanser hücresi gibi düşünceler. Dünyayı iki ayaklı bir köprü gibi düşünün. Sırtını uçurumla aramıza veren kadın... Bir ayak; çağdaşlaşırken toplum huzurunu gözeten, liyakate uyan, adaleti sağlayan, halkına eşit mesafede duran, sosyal devletin tüm gereklerini sağlayan, yeniklere açık, halkın nefes almasını sağlayan DEVLET.. Bir ayak: çalışarak, yılmadan toprağına, ülkesine, vatanına sahip çıkan, onu her daim ileriye taşıyan aydınlık günlerin emekçisi HALK.. Bu köprüyü sarsmayan değerlere ihtiyacımız var.Sevgiye, saygıya, insanca yaşamaya ihtiyacımız var. İyi okumalar :)