Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

nefes
Yanımda Alexandergille tek göz odalık evine daldığımda dalgın dalgın burnunu karıştırıyordu.Ümit Necati. Kapısını yaz kış kilitlemez, hava sıcaksa örtmezdi bile. Şöyle bir baktı. Benim ben olduğum da belliydi turistlerin turist olduğu da. Hayrola? derken az önce burnunu karıştırdığı eliyle uzanıp "Hoşgeldiniz." dedi Hollandalılara. Ben tercüme ettim : Hoşgeldiniz diyor. Karı koca, suratlarını buruşturarak el sıkıştılar ucundan ucundan. Yer gösterdim, duvarın üç yanına dizilmiş kilimli minderlere düşünceli düşünceli baktılar biraz, sonra ıkına sıkına oturdular. Caroline bayağı bir ofsayta düştü ama ben bakmadım. Bu Alexander dedim. Ümit Necati'ye. Müzisyenmiş. Woerden Filarmoni Orkestrasında nefesli çalgılar öğretmeni. Neye merak salmış. Bana sordu kimden öğrenirim diye, bende tuttum getirdim. Bizimki Alexander'e gülümseyip "Pek Güzel" dedi. Bu da Caroline. diye devam ettim. Alexander'in karısı. O da mı neye merak salmış? Hayır diye cevapladım. Beraber geziyorlar işte. Gene "Pek güzel." dedi. Ümit Necati. Çürük dişleri, gülümsemesini anında karartıyordu. Ee çay? Çay içer misiniz diyor dedim. Olur dedi Hollandalılar. Kalkıp odanın kapıya yakın köşesinde duran piknik tüpünün üstüne çaydanlığı yerleştirdim, içinde su vardı; altını yaktım. Ne çalıyormuş hoca? Biliyordum, sohbetini yapmıştık. Nefesli olan herşeyi. dedim. "... Tuba, mızıka, saksofon, klarnet, flüt, trampet, ne olursa." Ümit Necati çok komik bir şey söylemişim gibi kıs kıs güldü. "Düdük lan onlar.." dedi, sonra bekledi ki tercüme edeyim. Hayatta tercüme etmem dedim kızarak. Adam koskoca filarmoni. O arada sordu Alexander : Ne dedi? Niye gülüyormuş? Neyi tartışıyorsunuz? O kadar belli oluyordu demek. Tartışmıyoruz dedim hık mık. Nasıl diyecektim ki düdük? Senin çaldığın aletlerin çok basit olduğunu söyledi de... Ona itiraz ediyordum yani. Belki de haklıdır dedi. Caroline kikirdeyerek. Kocasına sataşılması hoşuna gitmişti. Alexander'ın kar beyazı suratı kızardı. Olabilir dedi. Ama buraya benim usta olup olmadığımı tartışmaya gelmedik.. Sol yanına koyduğu özel yapım kutuyu açtı, neyi çıkardı. Bunun nasıl çalınacağını öğrenmeye geldik. Ümit Necati tek ayağını altına katlamış, bir kolunu diktiği dizinin üstüne koymuş, öteki eliyle de mindere bastığı ayağının parmaklarını ovmaya başlamıştı. Ne dedi? dedi ilgisizce. Ben, inşallah parmak aralarını temizlemeye de kalkmaz şimdi diye düşünürken o işe de başladı ; odayı kesif bir parmak teri kokusu kapladı. Veya bana öyle geldi. N’aapıyorsun yaa? dedim utanarak, ayıp! Hiç oralı olmadı. Söyle de.. diye buyurdu. ".. çalsın dinliyorum" Çalmanı istiyor diye çevirdim Alexander'a. Çalamıyorum ki. Dedi mahzunlaşarak. Ses bile çıkaramıyorum. Tam çevirecektim, " Ses bile çıkaramıyorum demiştir garanti." dedi Ümit Necati. Çalamıyorum ki demiştir, demi? Çalsın çalsın. Bir denesin de bakalım, ona göre tavsiyelerde bulunalım. Tercüme ettim. Alexander pan flüt tutar gibi yere paralel uzattı neyi, üfledi. Üflemeyecek dedi Ümit Necati. Nefes nefes. Üflemeyecekmişsin dedim. Nefes verecekmişsin. Alexander "Höö" diye nefes verdi. Böğürmeyecek dedi Ümit Necati Bu kısmını çevirmedim. Alexander çırpındı terledi. - Güreşmeyecek! -, kızardı - Sövmeyecek!, - hısladı - Kusmayacak, -, pısladı, - Sümkürmeyecek - nafile. Hiçbirini çevirmedim tabii. Ne dedi? diye sordu neyi kutusuna öfkeyle yerleştirirken. Uğraşırsa olacak dedi diye salladım. İyi gidiyor falan dedi işte. Aferin maferin. Ümit Necati'ye ümitle baktı Alexander. O ise sol el baş parmağıyla işaret parmağı arasında yuvarladığı ayak kirine bakıyordu. De ki dedi. Ney çalgı değildir; çalınmaz. İsterse söyler, kimse ondan ses çıkaramaz. Tam diyecektim devam etti: De ki ; üflenir derler, yalan.Üflenmez, nefes verilir... Gene diyecektim, gene de ki deyip devam etti : Sazlığını özler durur o. Geride kalan kardeşlerini özler. Hasret çeker. Derdini döker canı isterse.. Dinlemeyi bilirsen, ağlar, inler, yanar. Boynu hep büküktür ; ancak boynu büküklere güvenir, bir onlara açar içini. Diyeceklerim birikiyordu. Unutacaktım. Diyeyim artık bi sus dedim sustu. Aktardım Alexander'a. Adam yeni görüyormuş gibi baktı neye. Bu mu dedi. Bu deyip döndüm Ümit Necati'ye. Devam et. De ki diye devam etti. Yaşıyormuş ; kesmişler, mutluymuş, göğsünü göz göz ayrılıkla delmişler, su içiyormuş gönlünden, alıp güneşte germişler. Boğazı kupkuru şimdi. Gölüne hasret, bi damlacık nefese hasret, dosta sırdaşa hasret.. Neredeyse ben diyecektim bu mu? diye, ama kir topağına fiske vurup devam edince diyemedim. Üstüme doğru gelmişti. De ki O çaldığı vidalı, cilalı, kelepçeli aletlere, öttürdüğü bakır düdüklere benzemez ney. Canlıdır, canlıya benzer, candır, sana bana benzer. Sen herkese verir misin sırrını? O da vermez. Başını omzuna yaslayıp ağlayabileceğine inandıracaksın önce. Çalamazsın, öttüremezsin, ses çıkaramazsın. Durdu. Hadi de. Dedim. Alexander neye garip garip bakarken kalktım ben, su kaynamıştı,tüpü söndürüp çaydanlığı indirdim, içine bir bardak çay attım, üstüne havluyu kapattım. Çok etkilendim dedi Alexander arkamdan. Öğretmek için ne ister. O kısmını biliyordum. Bir şey istemez dedim. Caroline dürttü Alexander'ı. Dutch dilinde kalın kalın bir şeyler söyledi genizden. Bir tek "Hot Fridoma'yı" yakalayabildim. Galiba Allah belanı versin gibi bir şeydi. Veya küfür falan. Birkaç günlük beraberliğimizde en çok duyduğum şeydi bu. Her didiştiklerinde. Ne diyo adam? Dedi Ümit Necati. Öğretmek için kaç para istiyor mu diyo? Evet dedim. Karısı da bozuldu niyeyse. Niye olacak? Dedi sırıtarak. Tatil hesapları boka sardı tabii. Solumdaki yer minderinde tartışmalar büyüyor, Hot Fridomalar havada uçuşuyordu.Ne kaba bir dildi Allah'ım Boşanacak bunlar dedi Ümit Necati çürüklerini göstererek. Söyle de, beni anladıysa bir nefes versin. Pardon deyip kavgayı araladım, Alexander'ın Caroline'ın gözüne saplayacakmış gibi tuttuğu neye işaret ettim.Üstad boşanmanızı istemiyor.bir daha deneyecekmişsin. Alexander da pardon dedi bunun üzerine, dikti gene pan flüt gibi. Boynunu büksün dedi Ümit Necati. Söyledim ; Alexander boynunu büktü. Sevgiliyi öper gibi değdirsin dudaklarını. Bir dostun kulağına dert anlatacak gibi tutsun nefesini, emanetini geri verir gibi versin. Söyledim. Alexander bir an gözlerini kısarak baktı bana, sonra Ümit Necatiye bakıp gülümsedi, sonra dudaklarını yapıştırdı neyin dudaklarına, derin bir nefes aldı, tuttu, son nefesini verir gibi verdi. Ney inledi, yakındı, sızlandı,feryat etti sonra sustu. Dağılmışım.baktım Alexander'a, o da dağılmış ; yüzünde bir fukara niyaz. Hot dedi fridoma diyemedi. Caroline ben otele dönmek istiyorum dedi bana. Sıkıldım. Alexander'la göz göze geldik, kafa salladı. Tamam dedi. Sen Caroline'ı istediği yere götür, beni de akşama doğru gelip al lütfen. Akşam vakti döndüm Ümit Necati'nin yanına. Çay bitmişti. İki adam, sabahleyin Ümit Necatinin oturduğu minderde birer ayaklarını da altlarına katlamış göz göze oturuyor ara ara ayak parmaklarını ovalayıp elden ele neye nefes veriyorlardı. Boyunları büküktü.
Sayfa 49 - April Yayınları 1.baskı
·
244 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.