Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Çalışan Kazanır.
Bize evde nişandan hiç söz açmadılar. Ablam da bize bişey söylemedi. Ama biz konuşulanlardan anlıyorduk. Evin içinde esen olağanüstü havadan bunu ilk sezinleyen Metin oldu. Annem, iş görürken türküler söylüyordu. Ablam sevincini gizlemeye çalışıyordu, ama yine de belli oluyordu davranışlarından. Bigün Metin bana, - Biliyor musun, dedi, ablam nişanlanıyormuş... Ben de, - İyi ya... dedim. – Ama kiminle, biliyor musun onu da? Bilmezden gelip, – Kiminle? diye sordum. – Zeynel Beyin oğluyla. Sesimi çıkarmayınca terslendi: – Anlamıyor musun be!.. Zeynel Beyin oğluyla nişanlanacakmış diyorum. - Ne var bunda? Niye tersleniyorsun öyle? – Hımm... Demek sen de onlardansın? – Beni ilgilendirmez bu iş. Metin, evde ençok benimle anlaşır. Çok hırçınlaştı, – Nasıl ilgilendirmez? diye bağırdı, ben istemiyorum, olmaz öyle şey! Büsbütün azdırmamak için sesimi çıkarmayınca ekledi: - Zeynel Bey için "eşeğin biri, hayvanın biri” deyip durmuyorlar mı boyuna? Şimdi ablamı, eşeğin biri dedikleri adamın oğluyla mı nişanlayacaklar? – Babasından oğluna ne? – Yaaa... Sanki oğlu nasılmış? Liseyi bile bitirememiş de, babası özel öğretmenler filan tutup para zoruyla bitirtmiş liseyi... Sonra da babası, “Aman oğlum, artık okuma, aklın karışır da işadamı olamazsın,” demiş. Yalan mı? Öyle söylemiyorlar mı, babamla arkadaşları. - Bunları annem duymasın Metin, dedim, büyükler bizden daha iyi düşünürler. Metin hem kızgın, hem küskün bir sesle, - Biliyorum, sen zaten onlardan yanasın... Babama da kızıyorum ya... dedi. - Neden? - Neden olacak! Hem o Zeynel Beye söylemediklerini bırakmıyorlar, hem de onun yanında çalışıyorlar... Böyle şey olur mu? Dönüp gitti. Ağladığını görmeyeyim diye gittiği belliydi. Çünkü son heceleri söylerken sesi titriyordu. O günden sonra Metin ele avuca sığmaz, eskisinden daha yaramaz, çok hırçın bir çocuk oldu. Okuldan yakınmalar gelmeye başladı. Yaramazlık ediyor, derslerine çalışmıyor diye öğretmeninden mektuplar yağıyordu. Babam büsbütün telaşlandı. Çok öğüt verdi. Bikez de dövdü bile... Ama hiçbiri yararlı olmadı. Yine kaçıyordu okuldan. Annem sabahları okula götürüp bırakıyor, arkasından o yine kaçıyordu. Babam, evde kendisiyle güzel güzel konuşmak istediği zaman da, somurtup duruyor, başını önüne eğip hiç ağzını açmıyordu. Bigün ben bişeyler söylemek, derdini öğrenmek istedim. Koca bir erkek davranışıyla, – Senin aklın ermez bu işlere! diye tersledi. Metin'in bu hırçınlıkları yüzünden evimizin tadı tuzu kalmadı. Annem sık sık ağlıyordu. Babamın suratı hep asıktı. Bir akşam hava karardığı halde Metin eve dönmeyince hepimiz sokaklara döküldük, onu aramaya başladık. Gidebileceği heryere baktık, yok. Eve döndük. Babamın arkadaşları da bize geldiler. Annem ağlıyordu. Metin'i nerde bulabileceklerini konuşuyorlardı. Kapı çalındı. Hep birden kapıya koştuk. Gelen Metin'di. Evde hava çok gergindi. Ama Metin'de hiç babamdan korkar bir hal yoktu. Arkadaşları babama, daha önce, “Sakın azarlama!" dedikleri için, babam da sesini çıkarmadı. Hiçbişey olmamış gibi davranıldı. Biraz sonra babam, Metin’i karşısına alıp tatlı bir sesle öğüt vermeye başladı: - Oğlum, okula gitmeyen, derslerine çalışmayan adam olmaz. İnsan ne kadar çok çalışırsa o kadar çok kazanır, ileride rahat eder. Küçükken çok çalışmalısın ki, büyüyünce rahata kavuşasın... Bunlar babamın herzamanki öğütleriydi. Arkadaşları da bunlara benzer sözler söylediler: – Hayatta çalışan kazanır oğlum... – Başarı kazanmanın yolu, çalışmak, hep çalışmak... Başı önünde, suratını asmış, sessiz duran Metin, birden başını dikip, – Çalışan ne kadar kazanır? diye sordu. - Ne kadar çok çalışırsa o kadar çok kazanır... – Zeynel Bey kadar kazanır mı çok çalışanlar? Metin'in bu sorusu üzerine bir sessizlik oldu. Metin’in ne demek istediği anlaşılmıştı. Neden sonra, babam sesini daha da yumuşatarak, - Biz de zamanında çocuktuk... Biz de çocukluk geçirdik... Ama biz çocukken... Metin, babamın sözünü keserek, – Çalışmayan daha çok kazanıyor, dedi. Babam sertlendi, – Yani baban yalan mı söylüyor? diye sesini yükseltti. Metin ağlamaya başladı. Sözleri hıçkırıklarına karışarak, – Doğru söylüyorsunuz, dedi, her gece Zeynel Beyin tembel, taş kafa, bilgisiz bir budala olduğunu söyleyen siz değil misiniz? Onun fabrikaları var, şirketleri var, işyerleri var, mağazaları var, otomobilleri, apartmanları var... Oğlu da okumamış, kendisi gibi işte... Hem ağlıyor, hem çatallaşan sesiyle bağırıyordu: - Biz de zamanında çocuktuk... Biz de çocukluk geçirdik... Ama biz çocukken... Metin, babamın sözünü keserek, – Çalışmayan daha çok kazanıyor, dedi. Babam sertlendi, – Yani baban yalan mı söylüyor? diye sesini yükseltti. Metin ağlamaya başladı. Sözleri hıçkırıklarına karışarak, – Doğru söylüyorsunuz, dedi, her gece Zeynel Beyin tembel, taş kafa, bilgisiz bir budala olduğunu söyleyen siz değil misiniz? Onun fabrikaları var, şirketleri var, işyerleri var, mağazaları var, otomobilleri, apartmanları var... Oğlu da okumamış, kendisi gibi işte... Hem ağlıyor, hem çatallaşan sesiyle bağırıyordu: – Ben artık okula gitmeyeceğim. Ben Zeynel Beyden daha zengin olacağım. Yanımda onunkinden daha çok adam çalıştıracağım. Çalışkan, bilgili, okumuş insanlara iş vereceğim... Metin, yatak odasına gittiği için sözlerinin sonu içerden geliyordu. Gözleri buğulanan babam ona seslendi: - Peki oğlum, nasıl istersen öyle yap... İstemiyorsan gitme okula! Sonra arkadaşlarına yavaşça, - Üstüne varmayalım, dedi. Annem, Metin'i yatak odasından alıp yüzünü yıkamaya götürdü. Babamın bir arkadaşı, – Suç bizim, dedi, çocukların yanında herşeyi konuşuyoruz. Onların yanında herşey konuşulmaz ki... Bu adamın eşi, kocasına göz işareti yaparak beni gösterdi. Babamın başka bir arkadaşı, Galiba, çocuk haklı, dedi, bunca yıl okuduk da ne oldu sanki... İşte Zeynel Beyin yanında iş bulabildik. Annem de, babam da, Metin'in bu hırçınlığının, ablamı, Zeynel Beyin oğluna nişanlamak isteyişlerinden ileri geldiğini anlamışlardı. Bikaç gün sonra, nişan için verilen sözden vazgeçildi. Ablama bir iş buldular. Şimdi çalışıyor. Evde pineklemekten usanmıştı. Demek, o da pek istekli değilmiş bu nişana. Şimdi kendisini daha özgür bulduğunu anlıyorum. Metin içini döküp boşaldığı gecenin sabahı, yine eskisi gibi okuluna gitmeye başladı. Eskisinden daha da uysal çocuk oldu. Nişanın yapılmamasından kendini sorumlu görüyor da, ondan bu uysallığı. Derslerine eskisinden çok çalışıyor. Evde herkesle barıştı, ama nedense benimle arası pek iyi değil. Bana kırgın. Kendisine hak vermemiş olmama kızıyor sanıyorum. Oysa ben de ondan yanaydım. Ama onun gibi yapamazdım ki... Dargınlığının uzun süreceğini sanmıyorum. Bu mektubumu akşam yemeğinden sonra yazdım. Uykum geldi, artık yatacağım. Yarın pazar. Annem, Metin'le beni çocuk tiyatrosuna götürecek. Ordaki sınıf arkadaşlarımın hiçbirini unutmadım, hepinizi çok özledim. Arasıra, birlikte çektirdiğimiz resimlere bakıp sizleri anıyorum. Hepinize candan selamlar... Sana da üstün başarılar dilerim. Arkadaşın Zeynep Yalkir
·
243 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.