Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

150 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
"Anlatması en zor şeyler, kendimizin bile anlayamadığımız şeylerdir." der Elena Ferrante daha ikinci sayfasında Karanlık Kız'ın. Kırmızı bir bayrak, işte tam da burada, daha her şeyin başında karşımızdadır. Ferrante bizi uyarır: Uğursuz bir şey gelmektedir ufuktan. Karanlık Kız, bir "kaçış ama kurtulamayış" hikâyesidir. Her çevrilen sayfa, sırtımıza fırlatılan bir kozalak olacaktır. Ferrante, Karanlık Kız'da İngiliz edebiyatı profesörü Leda'nın peşinden bizi bir sahil kasabasına sürükler. Kendi kendiliğin ve huzurun peşindeki bu tatil, daha ilk andan, kara tahtaya sürtülen tırnaklar misali "görgüsüz" insan sesleri ile mahvolur. Zorba bir samimiyet ve sahte bir iyilikle düzeltilmiş emirlerle paketlenmiş bu bayağılık sağanağı arasında Leda, bir "ayna" ile karşılaşır: Genç ve güzel bir taze anneyle, Nina'yla. Ayna, aynaları doğurur; anneler, kızları; kızlar da oyuncak bebekleri. Leda'nın, Nina ve kızı Elena'yı -ve tabii ki Elena'nın oyuncak bebeğini- izlerken öfkeyle dolduğu o ilk anda bu aynalar labirenti de tuzla buz olur. Yeter artık der Leda, siz oynamayı bilmiyorsunuz, kesin şunu. Ve başa sarar her şeyi. Her yeni an, her izlek, her bakış, her koku, her ses, her dokunuş onu geçmişe, kendi annelik yolculuğunun başlangıcına götürür. Ama bu yolcuğun asıl bileti, oyuncak bebekten başkası değildir aslında. Leda'nın, ona "el koyması", anneliğin duygusal tarihinin baraj kapaklarını açıverir: Mutsuz bir çocukluktan, travmatik aile mirası motifinin kesilmezliğinden müteşekkil bir sel basar dört bir yana. Simgelerin ve "minimal maksimalliğin" tüm gücünü kullanan Ferrante, Karanlık Kız'ın "hayırsız anne"si Leda'nın elinden bırakamadığı oyuncak bebeğinin karnını çamur ve solucanla doldurur. Çamur, yaşanılanlar ama bastırılanlardır. Elbette kusulacak bir hayat safrası misali yaşanmışlıklar. Ve en derindeki solucan, kuşaklar arası kadınlığın o zoraki toplumsal normlarının kana karışan zehridir. Zehirli bir kıvrantı olarak annelik, sayfalar arasında soğuk ve sinsice sürünen bir yılandır. Portakal kabuğundan doğan bir sonlu sonsuzluk yılanı. Ferrante, bize kişişelden evrensele uzanan bir mikrotarih yazımı sunmaktadır. Rachel Cusk'un A Life's Work'unda "ne onlarla birlikteyken ne de onlardan ayrıyken kendi olabilen, kadını daimi bir çatışmada bırakan" annelik kavramını "mitik bir tuzak" olarak tanımlayarak açtığı kapı, Karanlık Kız'da gündelik bir tekinsizlik nöbeti süresizliğine açılarak okurunun zihnini ustalıkla ele geçirmektedir. Akdeniz'in nemli sıcağında tatlı bir ölüm misali bir hesaplaşmadır bu. Ferrante, Meryem'in saçından çekip "yola getirerek" İsa'yı kendi başının çaresine bakmaya itekleyen bir yeni Rönesans başlatmıştır Karanlık Kız'da. Leda, Bowie'yle "dünyayı satarken" portakal kabuklarından yapılma yılanlar dört yanımızı sarmaktadır. Gözlerimiz Akdeniz'in tuzuyla kıpkırmızı olmuştur. Ve bir yağmur bastırır. Hayatın en yakın benzeridir üzerimize yağan. Karanlık Kız, feminist kurgunun çağdaş bir anıtı olarak karşımızda yükselir. Taştan değil yağmur damlalarından müteşekkil bir başyapıt. Belki de biraz gözyaşı.
Karanlık Kız
Karanlık KızElena Ferrante · Everest Yayınları · 2021565 okunma
·
208 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.