Kalemine hayran olduğum Atsız’a bu eseriyle bir kez daha hayran oldum. Yazım diline, üslubuna diyecek yok, su gibi akarak teklemeden ve eski Türkçeye ait çok fazla kelime içerse de sanki günümüz Türkçesiyle yazılmış gibi çok akıcı bir şekilde okunuyor.
Kitap; bundan binlerce yıl önce evli olduğu halde başka bir kıza aşık olan Burkay’ın; karısını kurban adamasını ve bunun üzerine Burkay’ın karısının “Kıyamete kadar, dünyaya her gelişinde ruhun ızdırap içinde çalkalansın.” bedduasının Tanrı tarafından kabul olunması üzerine Burkay’ın son olarak Selim Pusat’ta reenkarne olmasını ve bir gün kralcı olduğunu sözlü olarak dile getiren Selim Pusat’ın askerlik mesleğinden alınıp düştüğü hayat boşluğunda kendini olmadık bir aşka kaptırmasını, bununla birlikte devam eden psikolojik tahlillerini, yaşadığı kısa bir dönemi anlatmaktadır.
Kitabın genel konusu bu olmakla birlikte; Selim Pusat, gerçek ülküler yerine boş işlere gönlünü veren Türk gençliğini sembolize etmektedir.
Atsız’ın yazarlığı bir yana, şairliği de döktürdüğü bir eser olduğunu düşünüyorum.
"Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgâr gibi inmiş,
Bir sır ki bu, ölsen bile açamazsın...
Anlatması imkânsız olan öyle bir an ki,
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
Bak emrediyor: Daldığın alemden uyan ki
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın…"
Atsız öğretmenlik yaparken yeşil gözlü bir meslektaşına aşık olur ve ona açılmaya karar veren Atsız bir şiir yazarak öğretmenin dolabına koyar fakat şiiri hiç okunmadan ona geri döner. Bu ayrıntıyı kitapta işlemesini çok hoş ve dramatik buldum. Buradan Atsız’ın Türkçülüğü yanında aşkı da ne denli yaşadığını görüyoruz.
"Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu…
Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla, gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil',
İmkânı bulunsaydı bütün ömre mukaabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik..."
Selim Pusat’ın arkadaşı Şeref’i de bu kitapta Selim’in vicdanı olarak görüyoruz. Bunu Selim’in sürekli Şeref’in mezarını ziyaret etmesi, çeliştiği düşüncelerde hep fotoğrafını masada ona bakarken görmesinden anlıyoruz. Birçok kez Selim’i uyarması, aşkından vazgeçmesi için dil dökmesi, başarısız olunca da kalbinin kanamasından Selim’in vicdanından yara aldığını görüyoruz. Vicdanın Şeref olarak belirmesi beni gerçekten çok fazla etkiledi, adının Şeref olması da ne kadar manidar değil mi?
Kitabın en çarpıcı yerinin de herkes gibi Büyük Mahkeme olduğunu düşünüyorum. Gerçekten tüylerim diken diken oldu. Okuyup da etkilenmeyecek kaç kişi vardır ki? Uğrunda tutkundan oldukların bile seni savunmazken yaşamanın anlamı ne Selim Pusat?
“…Tanrı yalnız yaratır ve yok eder. Hesap vermez. Seni suçlu bulan bu mahşer arasında suçlu olduğunu bile bile savunacak kimse çıkmazsa hayatın en korkunç felaketle sona erer!”
Ve Selim Pusat; binlerce yıl önce aldığı bir bedduayla hatasının bedelini tekrar tekrar ödemek üzere, salonunda bulunan gençlik fotoğrafından kıyamet gününe kadar çekeceği ızdırabı yaşamak için yeniden doğacağı hayata yol alır.
-Bir erkek, “Izdırap çekiyorum; sen de beni seviyor musun?” diye ağlıyor, bir kadında buna “Sus, sus, ben de ızdırap çekiyorum!” diye cevap veriyordu.