Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Güray Süngü ile tasavvuf dersleri
O ince, mum ışığına benzer ışık söndü. Normalde ışık söndüğünde insan ne anlar. Mumun bittiğini, mumun söndürüldüğünü çünkü artık uyunacağını filan. Ama ben ne anladım? Ben, Rasim'in öldüğünü anladım. Bir an içinde idrak ettim bunu. Bunu idrak edince, cana kıymık denen, cana batan kıymık denen aşkın aslında cana kıymak da olduğunu anladım. Ama ölmek için değil, canı öldürmek için. Can ölmezse canan nasıl yaşasın. (Mevlana çok yaşasın, feysbuk çok yaşasın) Can ve canan ölmezse aşk nasıl yaşasın? Deli Rasim bana ne demişti. Sen mutsuzluk hastalığına yakalanmışsın iki gözüm, tez zamanda canına kıyman lazım. Yani canıma kıyıp aşık olmam gerekiyordu mutsuzluk hastalığından kurtulmam için. Mutsuzluk hastalığı dediği de aslında derdi bilmeyenin dertlenmesiydi yalnızca. Kaşı olanın kaşım var diye şükredeceğine kaşım yamuk diye kahretmesiydi bir bakıma. Buydu işte. Öyle mal gibi etrafta dolaş, sürekli için kıyılsın, sıkılsın. İlacı hakikatti, hakikat ise aşktı. İki damla gözyaşı döktüm giden ama giderayak beni aydınlatan Deli Rasim için. Sonra yattım.
Sayfa 47 - 48, iz yayıncılık
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.