Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

320 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
32 saatte okudu
Harika bir distopya örneği
, Dün başlayıp bugün bitirdiğim, elimden bırakamadığım harika ötesi bir eser. Kitap Avis Everhard’ın 1912-1932 yılları arasında keleme aldığı el yazmalarından oluşuyor. Avis babası tarafından tanıştırıldığı Ernest isimli sosyalist devrimci bir gençle nasıl tanışıp evliliğe uzanan bir yola çıktıklarını ve nasıl ilk başlarda hiç benimsemediği sosyalizm uğruna daha sonra kendini adadığını anlatıyor bizlere. Jack London Ernest karakteriyle aslında kendi alter egosunu oluşturmuş çünkü London’un kendiside 1896 yılında Sosyalist işçi partisine katılmış ve hükümet konağı bahçesinde geceleri halka sosyalizm üzerine konuşmalar yapmış. Ayrıca London dersine çok iyi çalışmış çünkü Karl Marx’ın Das Kapital’ının özeti niteliğinde bir eser çıkartmış ortaya. Hikayeye yön veren olgular aslında dipnotlar diyebilirim hatta ben ilk başta bu notları çevirmenin ya da yayıncının notları sanıyordum ancak tamamen Jack London’un distopyasını oluşturan temeller niteliğindeymiş. El yazmasında ki olaylar 1912 ile 1932 yılları arasında geçsede hikayede ismi geçen önemli kişiler hakkında dipnotlarda kah 2003 yılına kadar böyle devam etti ya da 2073 senesinde gerçekleşen olaylardan tutunda 2700’lü yıllarda bu el yazmaları bulunmuşta bizlere aktarılmış gibi tarih ve kişilerlende süslenmesi hikayenin gerçekten yaşanmış gibi aktarıldığını hissettiriyor. Öncelikle söylemeliyim ki okuduğum en iyi distopya kitabıydı. 1984, Biz ya da Fahrenheıt 451 isimli aklımıza ilk gelen distopya örneklerinden daha iyiydi çünkü o kitaplar geleceğe dair bir önsezi niteliğindeyken bu kitapta Amerika’nın ve Birleşik Krallığın nasıl süpergüç olduğunu oligarklar aracılığı ile iletiyor bize. Öncelikle dipnotlardan araştırdığım kadarı ile kitapta tröst olarak bahsedilmiş bu market zincirleri, tekelleşme piyasayı birkaç köklü şirketin yönetmesi gibi bir şey buna dünyayı işte bilmem kaç tane aile yönetiyor gibi de yorumlayabiliriz. Bu konuda birkaç istatistik paylaşmak istiyorum. Öncelikle Jack London gazeteci kişiliği ile çok iyi istatistik sonuçlara ulaşmış ve bunu okuyucuyla paylaşmaktan da kaçınmamış. Amerika’nın şu an da süper güç olmasının en büyük sebebi John D. Rockefeller ve kardeşidir. Demiryolu ve sanayi üzerine öyle büyük yatırımlar yapmışlardır ki 1900 yılında dünya borsasının 4’te 1’i bu adamın elindeki paradan ibaretti. Demiryolundan makinalara, Standart Oil’den elektriğe ve teknolojiye o kadar büyük yatırımlar yapmıştır ki sadece senede kazandığı para dünyanın en zengin 2. Ailesi Rothschild’lerin tüm servetinden daha fazlaymış. Capital Economics’in baş ekonomisti Shearing’e göre şu anda dünya borsasındaki para miktarının %15’i sadece Rockefeller ailesinin bankalarında işlem görmektedir. Jeff Bezos ya da Elon Musk’ın en zengin insanlar olmasının sebebi hiçbir Rockefeller ailesinin Forbes’te adı geçmemesinden kaynaklandığını da anlatmaya gerek yoktur umarım. Kitaba dönecek olursak bir tarafta milyonlar kazanıp çalışanına hakkını vermeyen oligarklardan, aylık üç dolarlık kirasını ödeyemeyen ve günde 1 öğün yemekle sadece karnını doyuran proleterlere kadar tüm eşitsizlikleri dolaylı yoldan anlatmış London’ki nasıl sansür yememiş hayret doğrusu. London’a göre XIX. Yüzyıla kadar insanlar üç sınıfa ayrılıyordu. Oligarklar ( iş adamları, yüksek sosyete, bankacılar, devlet erkanları), orta sınıf ( zanaatkarlar, esnaflar, kendi yetiştirdiği ürünleri satan çiftçiler), ve son olarakta proleterler ( çalışmayanlar ve düşük icret karşılığında çalışan vasıfsız işçilerin oluşturduğu toplum). Rockefeller ailesi gibi tüm piyasayı tekelinde tutmaya başlayan büyük ailelerin sayılarının artmasıyla orta sınıf ortadan kaldırılmış ve sadece zenginler ve fakirler olarak ikiye ayrılmıştır insanlar. Bunu şöyle de açıklayabiliriz; market zincirlerinin çoğalması ile bakkalların kepenk indirmesi ve bu insanların ya emekliye ayrılması ya da düşük maaşla bir işe girmesi. London yarattığı Ernest karakteri ile insanları Oligarklara karşı savaşmaya, ikna ediyor. Çünkü zengin iş adamları kendilerine sadece zengin ailelerin yaşayacağı yerleşim yerleri inşa ettiriyor ve Ernest’in tek amacı yerleşim yerlerine saldırmak ve hükümeti devirmek çünkü baştaki insanlar Oligarklardan oluştuğu için adalet yerini parası olan haklıdır mantığına devrettiği için buna dur demeyi ve devrim yapmayı planlasalarda sosyalistler ve oligarşi karşı karşıya geliyor ve büyük bir iç savaşa doğru sürükleniyor ülke. Tabii araya dış güçler giriyor ve oligarkların tuttukları paralı askerler sağda solda sosyalistler adına soykırım yapıp bu davadan vazgeçmeleri sağlanıyor ve ağır bir bozguna uğratarak son devrimci kalana kadar hepsine ölüm fermanı yazılıyor. Uzun zaman etkisinden çıkamayacağınız bir kitap var karşınızda, şayet özellikle o son 100 sayfasında inanılmaz gerilerek okudum çünkü her ne kadar distopik bir eser olsa da London’un yukarıda da bahsettiğim paylaşmış olduğu istatistiklerin hepsi doğru. Ülkede kaç milyon işsiz kaç milyon zengin varsa gazetecilik kimliği ile araştırmış bir bir yazmış hepsini ve kapitalistleri yerin dibine sokmuş neredeyse. Daha anlatmadığım bir sürü detay var bunlar sadece Amerika’nın nasıl eli kanlı bir süper güç olduğuydu daha birde daha tehlikeli İngiltere’nin sömürdüğü Hindistan’lılara yaptıkları var onları da okudukça görüceğinize inanıyorum. Ben çok beğenerek okudum özellikle distopik eserler okumayı sevenler mutlaka bir göz atsın derim.
Demir Ökçe
Demir ÖkçeJack London · İş Bankası Kültür Yayınları · 201914,7bin okunma
·
1.654 görüntüleme
Gizem Demircan okurunun profil resmi
London’ın bu eseri gerçekten bir başka. :’) İnceleme için teşekkürler. 🌿
Harun Gülle okurunun profil resmi
Elimden bırakamadım :) Teşekkürler
Aylin Özdemir okurunun profil resmi
Ne çabuk okudun hızına yetişilmiyor 😀
Harun Gülle okurunun profil resmi
Distopik eserleri sevdiğimi biliyosun, elimden bırakamadım 😁
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.