Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

779 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
*Aşk Gurur Kıskançlık Nefret*
*Kadınların yüzlerine değil gözlerine bak. Ama gözlerinin rengine değil, anlamına.* Budala* Dostoyevski den okudum dördüncü eser. Bu eserle ilgili neler söyleyebilirim* çok düşündüm. Kitabımızın kahramanı Budala* Lev Nikolayeviç Mışkin* Nasıl bir Bulada Mıskin? Anahtar kelimeler ile ifade etmek gerekirse deneyimsiz, olağanüstü saflık ve dürüstlük, şaşılası derecede iyi niyet, ölçü kavramından yoksunluk.. Bedeni adam, ruhu çocuk.. ..en şiddetli sevinç anlarında bile nedenini bilmeden hüzne kapılıverir.. ..kötülük nedir bilmediğinden insanları iyi ya da kötü diye yargılayamaz.. Duyarlı bir insanda olması gereken bu özellikler sadece Mışkin i değil herkese Budala* demeye yeter de artar bile.. Mışkin karakteri ve onun etrafını saran sıradan insanlar.. Kimi sarhoşlar, kimi dalavereci , kimi soytarı derecesinde yüzsüz, kimi ikiyüzlü, sahtekâr .. Ve soylular, sosyeteye mensup insanlar.. Kısaca soylular ve düşkünler arasındaki münasebetler romanını dokusunu oluşturmaktadır. Romanın oluşumu: (Alıntıdır) Dostoyevski’nin yurtdışında geçirdiği 1865 ve 1871 yılları arası, yaşamının en zor ama aynı zamanda da en verimli dönemlerinden biriydi. Maddi zorluklar, kumar sorunları, evine duyduğu özlem ve o dönemin yüceltilen Avrupa kültürünü bizzat yaşaması Dostoyevski’nin yeni bir konuda, vatanı Rusya’nın değerinin büyüklüğü konusunda ikna olmasına neden oldu. Rusya için umut başka bir yerde değil, kendi içinde; uzun süren zulmündeki saflıkta, alçak gönüllüğünde ve derin dinî köklerindeydi. Bunun ifade edilmesi gerekiyordu ve yeni romanı, Budala’nın kahramanının duygusal patlamaları bunların kâğıda döküldüğü yer oldu. Ancak ifade etmek istediği bu kaybolan değere ek olarak, birkaç farklı, beklenmedik karşılaşma, bu fikirlerin aktarılacağı öyküsel kurguyu oluşturmasını sağladı. Ağustos 1867’de, Dostoyevski ve eşi Anna, Cenevre’ye yolculukları sırasında bir günlüğüne Basel’da konakladılar. Dostoyevski’nin pek etkilenmediği katedrale kısa bir ziyaret yaptıktan sonra Dostoyevski’nin Mesih’i algılayışını ve daha sonra Budala’nın yazılışını derinden etkileyecek olan, Holbein’ın Mezardaki İsa’nın Bedeni adlı eserinin sergilendiği müzeyi ziyaret ettiler. “Baden’den ayrılırken hayalimiz Paris’e ya da İtalya’ya gitmekti, fakat hesap kitap yapınca Cenevre’de kalmaya karar verdik, tek düşüncemiz, eğer koşullar elverecek olursa oradan güneye doğru yolumuza devam etmekti. Cenevre’ye giderken müzeyi ziyaret etmek için bir gün Basel’de kaldık; kocama, bu müzede bulunan bir tablodan çok söz edilmişti. Holbein’ın bir tablosuydu bu, tabloda Mesih’in, haçtan indirilen, insan görünümünü yitirmiş, çürümeye yüz tutmuş bir din şehidini sırtında taşıması resmedilmişti. Kanlar içindeki şişmiş yüzün görüntüsü feciydi; o sıradaki ruhsal durumum tablonun önünde daha uzun süre kalmama elvermedi, bir başka salona geçtim. Fakat kocam resmin önünde donup kalmıştı. Tablonun Fiyodor Mihailoviç üzerinde bıraktığı izlenimin bir yansımasını Budala’da bulmak mümkündür. Yirmi dakika sonra tablonun yer aldığı salona döndüğümde, kocam sankizincirle bağlanmış gibi hala orada, aynı yerdeydi. Aşırı heyecanlı yüzü çoğu kez sara nöbetleri öncesi dikkatimi çekmiş olan o müthiş korkunun izlerini taşıyordu. Usulca koluna girdim, salondan çıkardım, bir sıraya oturttum, sara nöbeti geldi gelecekti; neyseki beklediğim gerçekleşmedi. Yavaş yavaş sakinleşti, fakat müzeden çıkarken tabloyu ısrarla bir kez daha görmek istedi” [ Fyodor Dostoyevski/Bir Yaşam-Anılar, Anna Dostoyevski, sf.127, Fransızca’dan çevrine:M.Tahsin Yalım, Remzi Kitapevi] ... Hamile olan Anna, bozulmaya yüz tutmuş olan ölü bedenin resmine dayanamadığından, Dostoyevski’yi resmi incelemesi için yalnız bırakarak dışarı çıkar. Anna’nın hatırladığına göre Dostoyevski “sersemlemiş bir şekilde tablonun önünde kalakalmıştır” ve Anna on beş-yirmi dakika sonra yanına döndüğünde, Dostoyevski’yi “yüzünde altüst olmuş ve korku dolu bir ifadeyle resmin önünde hâlâ aynı noktada kilitlenmiş” olarak bulur.” ***Tablo Budala’da iki farklı yerde gösteriliyor. İlkinde Mışkin tabloyla Rogozin’in evinde karşılaşır ve tablo üzerine yorum yaparken “bir adam bu tablo yüzünden imanını bile kaybedebilir” der.*** İkincisinde ise Ippolit yazdığı intihar mektubunda,... İsa’nın mucizelerinde kontrolü altında tuttuğu doğanın, onun ölümü sırasında elde ettiği zaferi bir “ironi” olarak ifade eder ve şu soruyu sorar: “Acaba İsa idamından önceki gece kendi suretini görebilseydi, çarmıha gitmeyi ve ölmeyi tercih eder miydi?” Tablodaki mezarda çürümüş yatan İsa’nın insanlığı, inanan bir kişiye dirilişindeki görkemden önce, İsa’nın dünya için çektiği acıyı gösteren güçlü bir sevda ifadesidir. .. İsa’nın ölüme boyun eğerek biz insanlar için bir örnek oluşturduğunu ve bizlerin de onun yolunu ve çektiği acıları sadakatle yaşamaya çalışmamız gerektiğini ifade etmektektedir. Neden İsa figürü? Dostoyevski'ye göre "su götürmez biçimde hayranlığa değer tek bir simge vardır yeryüzünde: İsa". Ve İsa'nın inancını Prens Mişkin'in şahsında yaşatacak olan da Rusya'dır. Bir Avrupalı olan Zweig'in ifadesiyle: "Rusya, yeni İsa'dır, yeni kurtarıcıdır ve bizler putperestleriz. Günahlarımızın ateşinden biz atılmışları kimse kurtaramaz." İnsanlığın kurtuluşu için acı çeken (kendini feda eden) İsa teması Dostoyevski'ye göre iyi bir insan olmanın ve sonsuzluğa ulaşmanın tek yoludur: "Sadece acı sayesinde hayatı sevmeyi öğrenebiliriz." Sonsuz yaşamın sırrı Tanrı'dadır ve insanlığı O'na götürecek olan da İsa'dır. Nietzsche'nin "Tanrı öldü" diyerek yargılar modern Batıyı, Dostoyevski ise İsa'yı yitirdiği için: "Batı İsa'yı yitirdi (Katolikliğin yanıltısıyla) ve işte bu yüzden, sadece bu yüzden Batı ölmek üzeredir." Büyük Engizisyoncu'yu hatırlamanın tam yeridir şimdi. ***“Ayağının altında toprağı olmayanın Tanrı’sı da olmaz.”*** Romanın etkili bir diğer karekterleri İppolit ve sancılı itiraf mektubu.. İppolit verem hastalığı olan ve ölmek üzere olan bir genç... Mektubunun ana konusu yaşamını Tanrı’nın değil, kendi kendisinin yönettiğini ispatlamak ister, İppolit’e göre, kendi özgür iradesini başlatabilecek ve sona erdirebilecek olan tek eylem intihardır. .. yalnızca 15 günlük ömrü kalmıştır ve Tanrı onu bu sürenin sonunda öldürecektir. Tanrı’yla rekabet etmeye çalışan İppolit ise, Tanrı’yı alt edebilmek adına, kendi canını almayı Tanrı’ya bırakmamaya ve kendi canını kendi eliyle almaya karar verir. ... İppolit: *Size hoşça kalın demenin benim için kolay olduğunu mu sanıyorsunuz?* ***.. benim tanrıtanımaz olduğumu söylüyordunuz, peki doğanın ne olduğunu biliyor musunuz?*** ***...demek zamanım geldi artık! Hem arkamda en küçük bir anı da bırakamadım! Ne bir ses, ne bir iz, ne bir eser... tek bir düşünceyi bile yayamadım!..*** ***Şu yastığa başımı öylesine çok koydum ki, şu pencereden dışarı o kadar çok baktım, her şeyi... o kadar çok düşündüm ki... Bilirsiniz, ölünün yaşı olmaz.*** Romanın dokusunu oluşturan diğer bir konu nihilistlik.. Diğer bir konu kadının özgürleşme hareketleri Diğer konu Rusya nın sanayileşmesi ile birlikte refahın artmasına karşılık huzurun kaybolması.. Diğer ve en dokunaklı olanı *Aşk Gurur Kıskançlık Nefret* Lev Nikolayeviç Mışkin in insan sevgisi.. Prens iki aşk arasında kalır.. İki kadına duyduğu aşkın türü de farklıdır. Prens Nastasya Filippovna ile acıdığı için Aglaya İvanovna ile de sevdiği için evlenmek istemektedir. Nastasya Filippovna nin güzel yüzüne baktığın da gördüğü güzelliği değil gözlerinin derinliklerindeki gördüğü acıdır. Acıma duygusundan doğan bir sevgidir bu.. Prensin, Nastasya Filipovna'nın resmini ilk görüşü: "Bu kadın çok acı çekmiş olmalı." ***Harika bir yüzü var! dedi prens. Yazgısının da sıradışı olduğundan kuşkum yok. Neşeli bir yüzü var, ama çok acı çekmiş, öyle değil mi? Gözleri söylüyor bunu. İşte şu iki küçük kemik çıkıntısı, gözlerinin hemen altında yanaklarındaki şu iki nokta. Mağrur, çok mağrur bir yüz bu, ama iyi olup olmadığını bilmiyorum. Ah, bir de iyi olsaydı! Her şey harika olurdu!*** Prens, Aglaya İvanovna ile nişanlıdır. Kıskançlık, nefret ve aşk duygu iki kadını karşı karşıya getirir. Bir saniye önce ve bir saniye sonra olmasının olayların akışını olağanüstü değiştirebileceği durumlar vardır. Mışkin tam böyle bir durum yaşar. Nastasya Filippovna tarafından, kendisine iki kadından birini seçmesi gerektiği söylendiğinde bir saniyelik tereddütlü bekleme anı Aglaya nin peşinden koşarşasına gitmek isterken Nastasya nın bayılması ve Mıskin in Nastasya yı bir çocuğu sakinleştirmeyi istemesi gibi orada kalması her şeyin sonu olur... Budala romanında Prens Mışkin için aşkın en saf ,en temiz,en masum, lekelenmemiş halini okuyoruz. Nastasya Filippovna için toplumun aşağı tabakasına itilmişliğin derin yaralarını, öç alma duygularını ve psikolojik yaklaşımları okuyoruz. **Senden de kaçmış olmasına şaşılacak ne var? O zaman senden kaçtı, çünkü seni ne kadar çok sevdiğinin farkına vardı. Senin yanında olmaya gücü yetmedi.** Aglaya İvanovna için de hem eğitimli, hem güzel, hem terbiyeli general kızı sosyete kurallarının dışına çıkmak ve kendi olmak, kendi ideallerini gerçekleştirmek amacıyla Miskin e tutulması ve özünde Miskin i sevmesi, .. Ama kadın gururuna yenilmesini okuyoruz. Çok uzadı inceleme.. Yazılacak o kadar detay var ki..   Son olarak diyebileceğim Dostoyevski nin bu romanın da *Aşk Gurur Kıskançlık Nefret* daha ön plana çıkmış. Son olarak bu alıntı ile bitiriyorum: Zweig, "Dostoyevski'nin insanları sevildikleri kadar sevmek istemezler: Onlar sadece sevmek ve kurban olmak isterler, hep daha fazla veren, hep daha azını alan olmak isterler ve karşılıklı olarak duyguları çılgınca artırırlar, yumuşak bir oyun olarak başlayan şey adeta bir boğulma, bir inleme, bir kavga, bir ıstırap olana kadar. O çılgınca dönüşüm içinde, ancak reddedildikleri, alaya alındıkları, aşağılandıkları zaman mutludurlar, çünkü ancak o zaman onlar veren, sınırsızca veren ve karşılığında hiçbir şey istemeyen kişi olurlar ve bu yüzden onda, o karşıtlıklar ustasında, nefret her zaman aşka çok benzer, aşk da nefrete." *Dostluk benim aradığım.. duyarlı bir kalp... Kalbimin istekleriyle hiçbir zaman uzlaşamadım.* Söyledikleriniz kalbimdedir... kalbimin derinliklerinde! Orası sözlerinizin mezarıdır!*** Ve Sevgi insanları eşitler!! Çok çok beğenerek okudum. Tavsiye ederim. İyi okumalar dilerim.
Budala
BudalaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201224,9bin okunma
··
6,8bin görüntüleme
Sevgican okurunun profil resmi
Budalaya ruh veren İppolit için bakınız. yalinalpay.com/blog/dostoyevsk...
Bu yorum görüntülenemiyor
Fatmanur coşkun okurunun profil resmi
Ne kadar güzel bir inceleme bu bayıldım ❤
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.