Artık her şey değişmişti. Çocukluğum göçüp gidi-
yor, bir yıkıntıya dönüşüyordu çevremde. Anne ve ba-
bam, biraz şaşkın bakışlarla beni süzüyorlardı. Kız kar-
deşlerim bana büsbütün yabancılaşmıştı. Büyünün bo-
zulması, alışılmış duyguları ve kıvançları çarpıtıp çirkin-
leştiriyor, sararıp solmalarına yol açıyordu; parkın burcu
burcu kokusunun yerinde yeller esmekteydi artık; or-
man eski çekiciliğini yitirmiş, çevremdeki dünya tasfiye
edilen bir mağazada satışa çıkarılan modası geçmiş mal-
ları anımsatıyordu, işte öylesine yavan ve zevksizdi; ki-
taplar bir kâğıt yığını, müzik ise bir gürültüydü yalnızca.
Sanki güz ortasında bir ağacın dört bir yanından yaprak-
lar dökülüyordu da, ağaç bunun farkına varmıyordu;
ağacın üzerinden yağmur aşağılara süzülüyor, güneş ya
da ayaz üzerinden gelip geçiyor, yaşam yavaş yavaş geri-
leyerek ağacın en iç kısmında alabildiğine dar bir bölge-
ye sıkışıyordu. Ama ağaç ölmüyor, ağaç bekliyordu