Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Görülmeyen bir adamım ben. Yo, Edgar Allan Poe’nun peşini bırakmamış olan o hayaletlerden biri değilim; ne de o sizin Hollywood filmlerindeki dış plazmalardan biri. Ben, maddesi, eti-kemiği, lifleri, sıvıları olan bir insanım; hatta bir aklım olduğu da söylenebilir. Görülmezim, anlıyor musunuz, sırf insanlar beni görmek istemedikleri için görülmezim. Tıpkı sirklerde gördüğünüz bedensiz başlar gibi, sert, çarpıtıcı camdan yapılmış aynalar çevirmiş sanki etrafımı. Bana yaklaştıklarında yalnızca çevremdekileri, yani kendilerini, ya da hayallerinde uydurdukları şeyi görürler; her şeyi, en küçük şeyi görürler de beni görmezler. Benim görülmezliğim, erimin biyokimyasal bir bozukluğu sorunu da değildir tam olarak. Sözünü ettiğim görülmezlik, karşılaştığım insanların gözlerindeki acayip bir durumdan dolayıdır. Onların gönül gözlerinin, fiziksel gözleri arasından gerçekliğe baktıkları o gözlerin yapılışı sorunudur bu. Yakınmıyorum, karşı geldiğim de yok. Çoğu zaman sinirleri yıpratıcı bir şey de olsa, görülmemek yararlı bir şeydir bazen. O zaman da, zayıf görüşlü kimseler çarpıp durur size. Ya da çok kere siz kuşkuya düşersiniz gerçekten var olup olmadığınızdan. Öteki insanların kafalarında bir hayal olup olmadığınızı düşünürsünüz. Hani bir karabasanda, uykuda olanın bütün gücüyle yok etmeye çalıştığı bir çehre. İşte böyle hissettiğiniz zaman bu kez siz başlarsınız öfkeyle ona buna çarpmaya. Ve ne yalan söyleyeyim sık sık da kapılırsınız bu duyguya. Kendinizi gerçek dünyada yaşadığınıza, bütün o etrafınızdaki gürültünün ve acının bir parçası olduğunuza inandırmak ihtiyacı içinde kıvranırsınız; sizi görmeleri, tanımaları için sağı solu yumruklarsınız, lanetler yağdırırsınız, küfredersiniz. Ama ne yazık ki, pek başarılı olmaz bu.
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.