Gönderi

“ben geç kalmayı hayat felsefesi haline getirmiş bir kadınım. sana da geç kaldığımın farkındayım. ama inan ki ilk kez bunu bilerek yapmadım. senin gibi bir adamın varlığından haberdar olsaydım yıllar önce doğar sana yıllar önce rastlar yıllar önce… bilmiyorum. sen ki başını dizime yaslayıp geçmişteki tüm hatalarını anlatırken sesi çatallaşan adam. seni sevmemek mümkün mü! seni bir anne şefkatiyle saramayacak kadar yorgun bir kadın olduğum için üzgünüm. üzgünüm bu kadar geciktiğim için. benden önce başka kadınların hayatına girip seni bu kadar yıpratmalarına, ağlatmalarına müsaade ettiğim için üzgünüm. donuk bakan gözlerin için üzgünüm. göğsünde bir cenin gibi kıvrılıp uyuyamayacağım her gece için de üzgünüm. sana bu mektubu bir tren garından yazıyorum. yollar mıyım ya da sana ulaşır mı bilmiyorum. tek bildiğim hayatın beni her zaman ötelediği ve sana afilli bir veda etmem gerektiği. evet. gidiyorum. bundan böyle bir kabusla çarpıştığım gecelerde ne yapacağım konusunda en ufak bir fikrim bile yok. yalnız uyanacağım, arayacağım kimsem de yok. “sırtından kalçalarına dek bir şelale gibi dökülüyor” dediğin saçlarımı da kestim. üzgünüm. bir kadın gidişinin bileti olarak saçlarını kesermiş. yalnız kadınlar kendi kendini teskin eder demişti annem, üç yıl evvel yani ölmeden önce. o da yalnız bir kadındı. bize rağmen. biliyor musun ben çok adam incittim. daima içimden geçeni söyledim. “içi dışı bir” deyimini biraz fazla benimsedim belki bilmiyorum ama nazik olmak için süslü cümleler kuramadım hiç. yalancılığın nezaket adı altında pazarlanmasından hep nefret ettim. ben buyum işte. doğru söyleyen, dokuz köyden kovulan, bunu zerre umursamayan, kendi dünyasını inşa eden bir kadın. insanlar beni çok yaraladı. bunu yaparken yüzleri kızarmadı, gocunmadı hiçbiri. ben en azından dürüstlükle incitiyorum. incitmenin bile bi onuru olduğuna inanıyorum. mektubun bu kısmının seninle ilgisi olmadığını düşünebilirsin ama yanılıyorsun. ben inşa ettiğim dünyaya yalnızca seni dahil etmeyi diledim bugüne kadar. olmadı, olmayacak. bu yüzden kendi dünyamı terk ediyorum. dünya ancak ölürken terk edilmez, endişelenme, ölmüyorum. sadece kendime yeni bir gezegen aramak için yola koyuluyorum. güzel gülüyorsun, bunu çok harcama olur mu? bir de basit kadınlar uğruna şiir yazma. benden sonra bir kadına şiir okuyacaksan mesela, bu çocuğunun annesi olsun en azından. hayatını adayacağın kadına içini aç. meyve soyarken yanlışlıkla el kayması sonucu oluşan küçük bir bıçak izi gibi kadınlarla değil de jilet izi gibi geçmeyecek olan kadınla uyu mesela. gözüm arkada kalmasın bu açıdan. seni doğru bir kadının yüreğine emanet ettiğimi bileyim. bana sık sık yaz diyebilmeyi isterdim. ama adresimi öğrenmene müsaade etmeyeceğim. biliyorum ki gelirsin. biliyorum ki “zaten geç kaldığını söylüyorsun, şimdi nasıl gitmekten söz edebilirsin!” der ve zorla geri getirirsin. ah, göğsündeki her yarayı merhametle öptüğüm… geç kalınan hiçbir hayat, hayat değildir. hayatın olmayı dilerdim. sana son olarak bir şiirle veda edeceğim; “… Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya: Olanlar oldu tanrım Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla! Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Kapının arkasında yokum demiştim Ve divanın altında da. Bulamazsınız ki artık beni, Hayatın ortasında. Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Beni kimse bulamazdı Tanrı’nın arkasına saklansam. O Kocamandı, en kocamandı o. Bir kız çocuğunun hayalleri kadar. Bir zamanlar kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım. Kaç metredir benim yokluğum? Benden daha çok var sanmıştım. Benim yokluğumdan dünyaya Bir elbise çıkar sanmıştım. Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan Sonunda ben de alıştım. Ah…dedim sonra, Ah!
·
179 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.