Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Galata'da Gün
Burayı bir günlük edasıyla kullanmak hoşuma gidiyor. Bu yazı da onlardan biri olacak. Elimde
Samiha Ayverdi
Samiha Ayverdi
’nin Yolcu Nereye Gidiyorsun adlı kalınca kitabını tutarken, içimden, sanki bana soru soruyormuşçasına Şişhane’ye diye ona cevap veriyorum. Kalınlığından mütevellit bir noktadan sonra parmaklarıma hücum eden kasılma ve yorgunluk yer yer el değiştirmeme neden oluyor. İşbu demlerde, evden çıkmadan hiç değilse bir torba alsaydım pişmanlığı dimağımı yokluyor. Bu pişmanlığa karşıysa kitaba doğrudan temas etmenin yadsınamaz keyfi baskın geliyor. Verdiğim cevaba binaen yolculuğumun ilk vesaiti olan otobüste boş koltuk bulmak keyfimi katlıyor. Açıp kaldığım yerden devam ederken, diğer yolcuları gözlemeyi de ihmal etmiyorum. Oldum olası bir huydur etraftakileri şöyle bir izlemek. Bu huyumu kitaptaki Adli’nin ailesine söylesem röntgenci yahut sapık muamelesi görmem işten değil. Nihayetinde dünyaların farklılığı kelimelere verilen anlamlardan da anlaşılır. Eminim ki bu sözüme Adli’de katılırdı. Hava taze bahar ışıklarıyla aydınlanmış vaziyette. Otobüs ilerledikçe yeşilin ve mavinin yamacında meskun olduğuma bir kere daha şükrediyorum. Hem otobüs ve metro sonrasında değil mi ki kalabalığın, gürültünün, karmaşanın içine gireceğim. Şükrümü iyi yapmam gerek, diye kendime telkinde bulunuyorum. Gerçi şehir, şimdinin tabiriyle metropol, hemen her yerde kalabalık hale geldi. Kaçılacak delikler sizden önce uğrayanlarla dolu. Yine de şükür… Yukarıda bahsettiğim gibi otobüs sonrası metro yolculuğu da yaptım ve kendimi Şişhane meydanında buldum. Aklımın bir kenarında yol boyunca okuduğum sayfaların akıcılığı; diğer kenarındaysa okunacak Cuma ezanı var. Hedefim; Yeraltı Camii. Galata’dan geçmem gerekiyor. Bozulmuş arnavut kaldırımlarda bata çıka ilerlerken aklıma
İhsan Oktay Anar
İhsan Oktay Anar
’ın kitaplarındaki sahneler geliyor. Ayyaşları, berduşları, dilencileri, kabadayıları, yeni çerileri… Kimini artık nereye çıktığı belli olmayan kapının dibine koyuyor, kimini elinde izmaritiyle bir köşe başına yerleştiriyor, kiminiyse uzun boyu, geniş omuzları ve sıvanmış gömleğinin altından fışkıran kıllı kollarıyla dik yokuşları ağır ağır tırmanırken tahayyül ediyorum. Hissediyorum; yüzüme alaycı olduğu kadar tatlı bir tebessüm yerleşiyor. Ona buna sorarak caminin yerini buluyorum. Ezan okunurken kendimi safın birine atıyorum. Kalabalık ama bu kalabalık huzur veren cinsten, insanı rahatsız etmiyor yahut tedirgin etmiyor. Aksine, huzur ve güven veriyor. Kıble tarafındaki kapılardan gelen serinliğin de bunda etkisi vardır elbet. Rüzgarın da hakkını vermeli. Hocaefendi tam benim safın bulunduğu hizada, sağ tarafımda kalıyor. Sıvası düşmüş minik kubbelerin ortasına asılmış avizeler ortama sarı renk katıyor. Bakımsız kalışına üzülüyorum. Sevindiğim durumsa şu oluyor ki nasıl oluyorsa dışarıdaki o yoğunluğun gürültüsü içeriye girmiyor. Tüm odak rahatlıkla hocaefendinin vaazında. imgyukle.com/i/Rv0Rmn Namazı kılıp duamızı ediyoruz. Camiden çıktığımda girerken dikkatimi çekmeyen tabelaları görüyorum. Üç adet sahabe burada medfun imiş. Sahabe! Peygamber Efendimiz Aleyhisselam’ı görmüş ulu kimseler! Yıllar yıllar önce Arabistan’dan İstanbul’a gelmişler. Herhangi motorlu aracın olmadığı bir devirde ta oradan buralara… Nefsimdeki ayakkabılarını yeni giydin, sonra gelirsin serzenişlerden kurtulmam biraz zaman alsa da tekrar içeriye girdim ve onlara, Emeviler döneminde İstanbul kuşatmasına gelen sahabelere dua ettim; Amr bin As, Vehb bin Hüseyra, Sufyan ibni Uyeyne (r.a.) Kendilerinden çok sonra fethedilen İstanbul’da, fetihten çok daha sonra camii yapılan yerdeki kabirleri 17. yüzyılda bir alimin rüyasıyla bulunmuş. Subhanallah. Tamamen camii içerisinde bulunan türbenin ziyaretçisi bol. Şükür biz de ziyaret etme nimetinden faydalandık. Oradan çıktıktan sonra işimi halletmek üzere mühendisler odasına gidiyorum. Birkaç evrak, bir vesikalık ve bir miktar para karşılığında üye olup ajandayla uğurlanıyorum. Gelişte bayır aşağı olan yol, dönüşte haliyle bayır yukarı oluyor. Elimde zaten olanca kalınlığıyla duran kitaba bu sefer ajanda da eklenince parmaklarım basketbol topu tutarmış gibi açılmak durumunda kalıyor. Birini sağ elime diğerini sol elime alıp öylece yürümenin dışarıdan komik görüneceğini düşündüğümden ikisini bir tutuyor ve içimden, keşke poşet de verselerdi, temennisi geçiyor. Yolda ilerledikçe sıcaklık kendini hissettiriyor ve o kalabalık… Her yerden insan çıkıyor. Kimisi çıkmış ve olduğu yerde patlayacak olan flaşı beklediğinden dakikalarca poz verdiği garip halleriyle öylece duruyor. Kimisi sopa yutmuş gibi dimdik duruyor, kimisi belinde bozukluk varmışçasına bir bacağını açmış yan duruyor, kimisi sevgilisinin başına kendi başını yaslamış sırıtıyor. Telefonlar, telefonlar ve telefonlar… Yabancılar, yabancılar ve yabancılar… Sahi diyorum, galiba dükkan sahipleri hariç şu an yoldaki tek yerli benim burada. Anar’ın kitaplarındaki yeniçerileri, inzibatları yardıma çağırasım geliyor. imgyukle.com/i/RvwFqe Metroya ulaşıyorum. Yerin altına inerken nefes alabileceğim düşüncesinin garip olduğu kadar gerçek oluşu suratıma tokat nakşediyor. Halbuki karşıda Haliç tüm ihtişamıyla orada dururken, havayı, toprağın metrelerce altında bulmak kahredici. Tüm bu düşünceler arasında metroya geçip boş bir koltuğa oturuyor ve kitabı açıyorum. Adli’nin yalnızlığına kendi yalnızlığımı ekleyip ona yoldaşlık ediyorum. Tıpkı onun bana yaptığı gibi. Gerçi o henüz on bir yaşında olmasına rağmen derin bir psikolojik baskı içinde. Anne ve babasından sevgi namına hiçbir şey görmüyor. Kardeşleri onu kardeş bilmiyor. Tek tesellisi anneannesi ve dayısı. Şimdi bir de Cem Bey var. Adli’deki cevheri görüp onu herkesin bulunduğu bir mecliste övüyor. Olmadı, hakkını teslim ediyor diyelim. Adli, umarım ilerleyen sayfalarda ömrün güzelleşir. Hiç olmazsa her şeyden çok sevdiğin annen bir kez olsun başını şefkatle okşar. Ümitli ve hassas yolculuğuna eşlik etmek benim namıma bir zevk.
·
1.277 görüntüleme
erhan okurunun profil resmi
Evet ben, İstanbul'da yaşayıp İstanbul'u bilmeyenlerdenim. Vurmayın.
Turna okurunun profil resmi
İstanbul'un sokakları kadar
erhan
erhan
'nin Adli'de kendine benzeştirdiği yaşanmışlıkları, kitabı okurken büründüğü haletiruhiyeyi de bizlere tahayyül ettirdiniz. Yolunuzun her daim böyle güzel tevafuklara, yokuşların sonundaki güzel sokaklara çıkması duasıyla...
erhan okurunun profil resmi
Latif yorum ve temenniniz için teşekkür ederim.
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Fenci okurunun profil resmi
İstanbul içerikli iletileriniz İstanbul özlemimi depreştirdiği için sizi engellemem an meselesi :) Güzel bir şekilde ifade edip anılarımı tazelediğiniz için teşekkür ederim 🌸
erhan okurunun profil resmi
Epeydir yazmıyordum ama hakkımı yemeyin :) Ben teşekkür ederim, sağ olun.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.