Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Dünya büyük bir sahra değil miydi? Burada da beklemiyormuyduk?
Otları, ağaç köklerini yiyor, sürekli ibadet ederek bekletilmekteki hikmete tutunarak bekliyordum.Her imtihan bir hikmet değil miydi? Kişi imtihan olarak bellemezse, hikmet sırrını göremezdi. Dünya büyük bir sahra değil miydi? Burada da beklemiyormuyduk? Hüzünsüz neşe ve darlıksız bolluk olur muydu? Ya sınavsız kulluk? Asla! Bunları biliyordum bilmesine, ama nefis ve şeytan boş durmuyor, sürekli sıkıştırıyor, beni yolumdan alıkoymak için olmadık çareye başvuruyordu. Direniyordum.
Sayfa 38
·
153 görüntüleme
Gizem okurunun profil resmi
Sevinçle yüzüne baktım. "Ben dönünceye kadar burada kal!" dedi ve gitti. Bekleyecektim. Sabrı, teslimiyeti ve tevekkülü öğreniyordum. Nefsim sızlanıyordu. Ona diyordum: "Belayı bırak gelsin, seni ziyaret etsin! Yolunu aç! Kapatma! Önünde durma! Sana gelmesinden ve seni yoklamasından korkma! Nasıl olsa onun ateşi cehennemin ateşinden daha şiddetli değildir." Nefisle mücadele ederek beklemeye durdum. Nefsin hoşlanmadığı şey itaatti. Rabbine karşı da öyle değil miydi? Anladım, itaatle sınanıyordum. Bekledim... Günler zaman ırmağında devindi. Vakit seneye dolandı. İkinci yılın sonu da vakte döküldü. Yine tanımadığım şahis göründü. Heyecanlandım. Vakit tamam olmuş muydu? Heyecanla yüzüne bakarken o dedi: "Burada bekle!" Nefis sızlandı. Şeytan nefse yardım etti. Nefse dedim: "Mekânın ne önemi var? Halkla ünsiyet eden Hakk'la beraber olamaz. Kalp yerdekilere bağlı olunca Arş'a bağlanamaz." Oruca niyet eyledim. Bu orucun içine dünyayı da kattım. Dünya orucundaydım. Yeme ve içmeyi iyice kestim. Günlerce yemediğim oluyordu. Vakt-i iftar ölümdü. Bekliyordum. Bu bekleyiş kıyamete kadar da olsa bekleyecektim. Çünkü kul, nefis ve şeytanla savaşı ve onlara itirazı kadar Rabbine sükûnet, teslimiyet ve itaat sirri içinde olurdu. Itiraz nefis kadar, isyan günah kadardı. Kul itiraz etmeyendi. Onun için "Neden, ne kadar?" diye sormadım. Cüzi aklımı külli akla bırakıp ihtiyarımı terk eyledim. Yine haftalar birbiri ardınca geçti, aylar birbiri ardınca çekip gitti. Zaman ömür denen nehirde sürüklenirken üç seneyi mazi denizine döktü. Bir yılın sonu daha tamam olmuştu. Tanımadığım adam yine karşımda belirdi. Elinde süt vardı.. Kendini tanıttı: "Ben Hızır'ım." Birlikte iftar ettik. Veda vakti gelmişti. Dedi: "Ey Abdülkâdir, serbestsin, Bağdat'a gir!"
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.