Gönderi

Cemil Meriç
CEMİL MERİÇ ( BU ÜLKE) KİTAP… Ruskin kitapları ikiye ayırır: Geçici olanlar, kalıcı olanlar. Geçiciler faydalı veya tatlı birer konuşma: Seyahatnameler, hatıralar. Bunlar kitaptan çok bir nevi mektup, bir nevi gazete. Kalıcı kitap, sohbet değil, yazıdır. Birkaç sayfaya sığdırılmak istenen bütün bir hayat. Ebediyete yollanan mesaj. Kimsenin söylemediği ve söyleyemeyeceği gerçek. Yazar, o birkaç sayfayı kaleme almak için gelmiştir dünyaya. Mümkün olsa taşa kazır fikirlerini. Kütüphane, bütün çağların, bütün ülkelerin ölümsüzleri ile dolu. Bu ulular bezmine kabul edilmenin tek şartı, liyakat. Mabede bayağılar giremez. Diriler naziktir, ölümsüzler titiz. Gerçekten severseniz konuşurlar sizinle. Bir kitabı okurken “ne güzel kitap” deriz, “yazar da tıpkı benim gibi düşünmüş”. Yanlış, şöyle dememiz gerekirdi: “bunu daha önce hiç düşünmemiştim ama, galiba doğru.” Yahut, “belki şimdi anlayamıyorum, birkaç gün sonra anlarım.” Önce teslimiyet, anlamak cehdi. Sonra hüküm. Yazarın gerçekten değeri varsa, düşüncesini, bir hamlede kavrayamazsınız. Söylemek istediklerini bütünü ile söyleyemez yazar, söylemek de istemez. Gizler, istiarelere başvurur. Güzel sabahları kucaklayan sis gibi güzel eserleri saran bu sis de tabiî. Düşünceye cazip ve parlak bir biçim vermek küçültür düşünceyi. Büyük yazar içinden gelen sesi olduğu gibi haykırandır. Kelimeleri kullanırken avamın hoşuna gidip gitmeyeceğini düşünmez. Derin bir düşünceyi anlamak, o düşünceyi kavradığımız anda derin bir düşünceye sahip olmaktır. Kendi içine, kendi kalbine inmektir. Nesneleri bulutlar arkasından görürüz. Düşünmek bu sisleri yırtarak aydınlığa varmaktır. Yukarıdaki pasaj, Meriç'in "Bu ülke" isimli denemelerinden "Kitap" başlıklı denemesinden bir alıntı… Okumaktan çok yazınca daha mükemmel olanın ne olduğunu sorgulamaya başlıyoruz. Yazar eser, yazar kitap ilişkisi çok boyutlu bir fikir ve sanat dünyası olsa gerek. Bir kitap nasıl olmalı ki, "geleceğe yazılmış bir mektup" olabilsin. Dünyanın bir isminde "Fesat  lemi" dir. Kevn ve Fasat, oluş ve bozuluş. Bu bozuluş, zamanın değirmen gibi dönen yıpratıcılığıdır. Zamanla hersey neredeyse toprağa dönüşür; kurur, çürür, küflenir ve yok olur. Ancak bazı şeyler o kadar değerlidir ki, zaman bile onları yok etmeye güç getiremez. Binlerce yıl sonra bile; hala taptaze, hala gündemde, hala düşünce ve duygu dünyasına hitap eden, korunması gereken değerler, eserler vardır. "Diriler naziktir, ölümsüzler titiz" ve bu mabede liyakatı olmayan kabul edilmez. Ölümsüzler arasına katılmanın kolay yolu yoktur. Çünkü ölümsüzler titiz. Onlarla aynı sayfalarda yer almak, yaşayanların değil, ölümsüzlerin kararıyla; zaman içinde kendi dinamikleri ve kriterleri olan bir süreçle olur bu. Bu sürece, hiçbir yaşayan, müdahil değildir. Bu kendi kendine işleyen, ve ''kimin ölümsüzleşeceğine'' zamanın karar verdiği bir süreçtir. Gerçek yazar, reeli değil ideali anlayan, olanı değil olması gerekeni, en iyi şekilde anlamış olan kişidir. Gerçek yazar, Reelden (olandan) belkide nefret etmiş, yaşadığı zaman diliminde cereyan eden hadiselerden yüz çevirip, gelecekte yaşamaya başlamıştır. Artık yaşayanları değil, gelecekte yaşayacak olanları muhatap almış, onlarla dostluk kurmuştur. Aslında gerçek yazar, kendi yaşadığı çağı aşmak zorunda olan bir zaman yolcusudur … Orhan Aksoy
·
102 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.