Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İnsan kendi gibi olmayandan kaçınarak bulaşıcı hastalık riskini de minimize etmiş oluyor aslında. Tarih boyunca birçok milletin yabancı bir milletin ismiyle anıldığını unutmayalım. Bizim “Frengi" dediğimiz hastalık mesela. Aslında Osmanlıcada bu kelime tüm Batılılar için kullanılır ama burada direkt Fransız demek olsa gerek; zira bu hastalığı yarımadalarına getiren Fransa Kralı VIII. Charles olduğu için İtalyanlar da aynı kelimeyi kullanıyor. İngilizler, Napoliler ve Almanlar ise biraz değişik ifade etmişler ama mantık aynı: Fransız çiçeği. Bu laf Doğu toplumlarinda sadece Osmanlılara değil, Hintlere de geçmiş üstelik. İranlılar kabahati Osmanlılara atmış, Araplar da İspanya’dan kovulan Müslümanlara. Çinliler daha nazik ya da umursamaz davranıp hastalığı direkt bir millete değil, Avrupalıların ticaret için geldiği Kanton Limanı'na mål etmişler. Adalarını dışarıya kapamakta pek mahir olduklarından yabancılarla fazla içli dışlı olmamaya özen gösteren Japonlar ise bazen Çinlilere, bazen Portekizlilere. Yabancı demek hastalık demek. Yabancıdan “bulaştırabileceği” ve “kirletebileceği” için korkarız. Haksız da sayılmayız, İspanyollar Amerika’yı bu kadar kolay fethedebildiyse bunun nedeni birkaç yıl içinde milyonlarca yerliyi Yaradan'ına kavuşturan çiçek hastalığı değil midir? Eski metinlerde diğer milletlere ya da dinî gruplara mensup insanların başına sıklıkla “pis” ve türevi sıfatların getirilmesi de, diğer dinlerden olan insanlarla yemek yemenin verdiği tedirginlik de bu korkunun bir yansıması. Ayrıca bulaşıcı hastalık riskinin çok olduğu tropik bölgelerde dil çeşitliliğinin daha fazla olması toplumların hastalıktan korunmak için kendi kabuklarına çekildiklerine delalet. Aralarındaki kaynaşmanın hastalık getirme olasılığı yükseldikçe bu gruplar dillerini birbirlerinden farklılaştırıp bu kaynaşmayı engellemeye çalışmış herhalde. Sonuç: Daha ufak ama daha çok sayıda dil grupları.
·
60 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.