"Eğiliver sokayım iki tutam az mıdır
Lâle ile sünbiilü başına ey nevcivan
Bizim eve gelesin, ben kuluna veresin
Selâmüke aleyküm, diyem aleykümselam
Bizim eve gelince ite ite girdirem
Dış kapıdan içeri izzet ile ve'l-ikrâm
Bacakların kaldıranı, dibine dek daldıram
Ayağına çizmeyi, olasın yola revân
Önüne diz çökeyim, ılık ılık dökeyim
Ol gümüş ibrik ile destine âb-ı revân
Ruhsatınla çıkarıp iki yana sallayım
Şu kılıcı kalmasın dünyada sana düşman
İzin ver de sarılıp kucaklayıp öpeyim
Eşiğinin taşını, toprağını ey sultân
Sen önümdem gidesin, ben ardından sokayım
Ard eteğin beline, çamur olmasın ammân
Gel gidelim hamama, sürtüştürem ben sana
Kese ile sabunu, rahat etsin cism-ü can
Mest oluben içirem, tükrükleyip geçirem
Parmağına ey sultan, hâtem-i zerrîn-nişân"
Şiirdeki kavramlar, yüzyıllardan buyana hiçbir değişiklik göstermediğinden, "dest'in el, "âb-ı revân"ın akan su, "hâtem-i zerrin nişân"ın da altın nişan yüzüğü demek olduğunu söylemek, sözlerin tam olarak anlaşılması için yetecektir.