Gönderi

336 syf.
7/10 puan verdi
·
7 günde okudu
"𝐁𝐚𝐭𝐦𝐚𝐬𝐚𝐲𝐝ı 𝐞𝐠𝐞𝐫 𝐓𝐢𝐭𝐚𝐧𝐢𝐤, 𝐤𝐢𝐦𝐬𝐞 𝐬𝐞𝐬𝐢𝐧𝐢 𝐝𝐮𝐲𝐦𝐚𝐲𝐚𝐜𝐚𝐤𝐭ı; 𝐲𝐚𝐧𝐦𝐚𝐬𝐚𝐲𝐝ı 𝐞𝐠𝐞𝐫 𝐀𝐧𝐤𝐚, 𝐤𝐮𝐥𝐥𝐞𝐫𝐢𝐧𝐝𝐞𝐧 𝐝𝐨𝐠𝐦𝐚𝐲𝐚𝐜𝐚𝐤𝐭ı." "01.01 Bugün Adımı Sen Koy", N. G. Kabal'dan okuduğum 3. kitap oldu. Bir cinayet-polisiye, bir fantastik ve bir de aşk kurgulu gençlik kitaplarını okumuş oldum böylece. Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik'i beğeneceğimi düşünsem de şimdiye kadar okuduklarım ortalama kalan kitaplar oldu benim için. Yazarın dili oldukça iyi, bu kitabında da öyle. Sıkılmadan okutuyor kendini ve kendine has betimlemeler ve metaforlarla da kendini belli ediyor. Aynı zamanda çoğu Türk yazardaki metaforlarla ve uzun betimlemelerle sayfaları uzatayım ve edebi görünsün kaygısı da yok, bunu doğal bir biçimde yapıyor ve bunu hissedebiliyorsunuz. Kitapta bu yüzden en sevdiğim şeylerde biri bu oldu. Ayrıca bazı alıntılar çok hoştu. Her kitabında yazarın iç dünyasına dair bir şeyler daha kapıp aslında toplumsal ve bireysel olarak verdiği mesajları alıyorum artık ve bu hoşuma gidiyor. Çoğu günümüz kitabındakinin aksine yazarın bunları anlatmakta bir amacı var ve sıradanın dışında bir şekilde amaçlarını size belli edip yansıtabiliyor. Sanırım en çok bu yüzden yazarın okuduğum hiçbir kitabına bayılmasam da okumaya devam etmek istiyorum, kendisi oldukça üretken ve ileride çok iyi yerlere geleceğini düşünüyorum. Gelelim "Bugün Adımı Sen Koy" hakkındaki daha olumsuz -ve yoğun olan- eleştirilerime. Öncelikle sonu beni tatmin etmedi, çok basit ve yüzeysel geldi -ki aslında böyle olmaması için bu şekilde yazıldığını düşünüyorum. Bir diğer sorun kurgudaki açıklardı. Aklıma yatmayan birçok şey oldu. Şu şekilde bahsedeyim: Olaylar, astım hastası olan ana karakter kızımızın eskiden sevdiği bir çocuğu yeniden görmesiyle başlıyor. Tabii olaylar bu kadar basit değil. İki karakterin de babaları üst düzey askeri görevli hatta kızımızın babası genel kurmay başkanı. Ki burada yazar iki babayı da sert, iş dışında bir şey düşünmeyen, çocuklarını askeri nizamda yetiştirmeye çalışan kişiler olarak gösteriyor. Normalde tanıdığım subay ve albay olan kişilerden biliyorum ki günlük hayatlarında askerlikle alakası olmayan, tatlı, merhametli ve anlayışlı kişiler oluyorlar genelde. Ama kitapta öyle gösterilmiş ki lojman değil hapishane, asker değil gardiyanlar sanki. Bu kısmı geçersek sonrasında hep yazarın bir şeyleri gizleyerek ve alttan alttan vermeye uğraşarak kafa karıştırdığını düşünüyorum. Burası biraz SPOİLER olabilir; kız ölmeden önce yapılacaklar listesini uygulamaya çalışıyor çocuk kıza noluyor demiyor, çocuk hatırlamıyorum diyor, birkaç yıl önce karşılaştıkları halde kız bunu sorgulamıyor. Başlarına neler geldiğini sonradan öğrenelim diye karakterler boş boş bakışıyor. Kızın astımı var ciddi boyutta, çocuk hala yanında fosur fosur sigara içiyor, izmaritleri yere atıp duruyor -ki nefret ederim- ama kız ay ne kadar tatlı, ne kadar iyi bir insan diyor. Kızın takıntılı aşık rolü bana "Mürekkebe Boyanan Sardunya"yı hatırlattı. O kitabı sevdiyseniz bunu da seversiniz. Bu sadece karakterlerin içki ve sigara içtiği, evden kaçtığı ve soyunduğu versiyonu. Lezbiyen bir kızımız var insanları öperek tanıyormuş, çocuğun sevdiği kızsa hamileyken onu terk etmiş ve çocuk psikolojisi bozuk dolanıyor, kız arada hoş laflar atıyor ve durmadan bayım, bayım diyor. Kız Titanik'ten sahne canlandıracaklar diye çocuğun önünde soyunuveriyor. Hayatında hiç kavga etmediği için kavgaya karışmak istiyor. Bilemiyorum, kitabı sevdim mi sevmedim mi emin değilim. Anlatımı hoşuma gitse ve bazı sahneler çok güzel olsa da bir şeyler ciddi anlamda yanlış hissettirdi. Buna bir örnek de ikisinin arasında geçen Romeo ve Juliet alıntılarıydı. Çok uygun bir anda iki karakterimiz birbirleriyle kitaptan alıntılarla konuşuyor ve okurken "Bu çok etkileyici!" diyorsunuz çünkü onlara çok uyuyor. Ama birer cümle edip geçmiyorlar, sanki tüm kitabı sahnelemek üzere ezberleyip özellikle de bu kısım üzerinde çalışmışlar gibi takır takır uzun paragrafları sıralıyorlar. Kitaplarda başka kitaplardan alıntılar görmeyi sevsem de eminim Shakespeare bile bunca cümleyi ezberlememiştir. Düşünmeden okuduğunuzda sevebileceğiniz bir kitap sanırım. Düşüncelerde derine inmeli ama olaylarda kafa yormamalısınız. Ayrıca modunuz düşük olduğu vakitler okumanızı tavsiye etmem. Genel olarak hüzünlü ve buruk bir havası olan bir kitap çünkü. Bu sırada yazarın fikirleri ve vermek istediklerini sevsem de bu havadaki kitaplarda "Nasıl istiyorsanız öyle yaşayın, her şeyi yapın!" mesajlarını sevmiyorum. Sadece bu kitap için değil, genel bir düşüncem bu. Hırsızlık yapın, bir yerlere kaçak girin, sarhoş olun, sevişin, arabayı hızlı sürün, soyunun, gece dışarılarda yatın, evden kaçın, küfür edin, kavgaya karışın (sonra da Müge Anlı'ya kayıp aranıyor olarak çıkın)... Bu sırada asıl söylemek istediğim şeylerden birini neredeyse unutuyordum. Kitapta "Gecenin Hikayesi" serisinden alıntılar var, ana karakterlerimiz ilk kitabını okuyorlar ve özellikle erkek olan kitaba bayağı takıntılı. Yanında taşıyor, kitaba çok büyük anlamlar yüklemiş. Bu yüzden bu kitaptan önce eğer niyetiniz varsa o seriyi okuyun derim. Ben sadece ilk kitabını okuduğum ve pek hatırlamadığım için bana pek de geçmedi o kısımlar -aynı şey Fangirl'de Asla Vazgeçme'yi okumadığım için olmuştu. Yazarın kendi kitabından bahsetmesi hoşuma gitse de bunun aşırıya kaçması "Beni o kitabımda anlamadılar o yüzden bu kitabımda kendimi açıklıyorum." gibi hissettirdi ve fazla reklam gibi geldi. "Gerçek bir hikaye mi okumak istiyorsun? Kitapları çöpe atıp yazarları okumayı dene." alıntısı ve kitabın teması bana yazarın bu kitabı yazarkenki ruh halini de düşündürmedi değil. N. G. Kabal sevenler eminim bu kitabını da sevecekler, depresif gençlik kitaplarını, "Mürekkebe Boyanan Sardunya"yı -naifliği unutun-, seviyorsanız da bu kitabı seversiniz. Aradığınız eğlenceli bir kitapsa ya da kurgusu basit olan kitaplar sizi tatmin etmiyorsa özellikle tavsiye edeceğim bir kitap olmaz...
01:01 Bugün Adımı Sen Koy
01:01 Bugün Adımı Sen KoyN. G. Kabal · Ephesus Yayınları · 20204,948 okunma
·
465 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.