O, Allah Resûlü’nden (sas) sonra hilafet makamına Müslümanlar tarafından geçirilince, ailesini geçindirmek için
oturduğu yer olan Sunh mevkiinde bazı ailelerin koyunlarını sağar, sütlerini değerlendirir ve bunun karşılığında aldığı para ile
ailesini geçindirirdi. Altı ay kadar süren bu sürecin arkasından
Hz. Ömer, onu uyararak devlet işlerine yoğunlaşmasını istedi.
Hz. Ebû Bekir: “Peki, öyleyse ailemi nasıl geçindireyim?” dediğinde, Hz. Ömer, Sahâbe ile istişare ederek, halifeye bir maaş tahsis
etti. O günlerde Hz. Ebû Bekr’in ailesi, iki hanım, bir veya iki
hizmetli ve iki çocuktan oluşuyordu. Çocuklardan biri her ne kadar büyük olup baba ocağından bağımsız ise de, Arap âdetinde,
yiyip içmesi babasının üzerinde olduğundan, ailesi toplam altı ya
da yedi kişiydi. Böyle bir aileye bağlanan maaş, o gün için Medine’de en alt seviyede olan bir ailenin geçim standardına uygun
bir şekilde 102 dört bin dirheme yakındı.103 Onun aldığı bu maaşı
nasıl harcadığı ve geriye nasıl bir miras bıraktığını, son anlarına
şahit olan Enes b. Malik şöyle naklediyor: “Onun yanında ne dinar ne de dirhem vardı. Sadece bir hizmetçi, süt veren sağımlık bir
deve ve bir de içine süt sağılan bir kap! Bunların kendisine gönderildiğini gören Hz.Ömer şöyle dedi: Allah Ebû Bekir’e rahmet
eylesin! Kendinden sonrakini zora soktu/yapılması çok güç bir
hatıra bıraktı!” 104 İşte Hz. Ebû Bekir, böyle bir hayatın sahibi idi.