Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

212 syf.
9/10 puan verdi
Ötanazi Bir Hak Mıdır? Ne Zaman?
Eserin ana konusunu ölüm oluşturuyor… Felsefi argümanlardan yararlanarak ve biraz da esprili bir üslupla ölümün korkutuculuğu alaya alınıyor. Şunu düşünmeye sevk etmesi, bence değerli bir şey olabilir: Yaşamın gerçekten de ölümden üstünlüğü var mı? Bana göre, eğer belirli bağlamlar, argümanlar, istisnai durumlar yoksa, yaşamın ölümden değerli görülmesi, ancak kölelere mahsustur. Çünkü yaşamın kendisinde bir anlam olmadığı gibi bir değere sahip olması da ancak ölümlü olmasıyla mümkün olabilir. Peki neden? Bu yaşamda gerçekleşenler sadece anlamsız dizilimler serisidir. Gördüğümüz şeylere anlamlarını bizler yüklüyoruz. Tam da bu yüzden insanlar, aynı şeyler söz konusu olduğunda bile farklı farklı şeyler anlayabiliyorlar. İstanbul aynı İstanbul ama bünyede yarattığı etki farklı misali… Bu bağlamda ölüm ve yaşam da anlamlarını yine bizde buluyor… Ama peki öyleyse neden üstün olan yaşam olunca kölelik olsun ki? Çünkü yaşamın anlamsız olması ve anlam kaynağının insan olması, yaşamın göreceliğine işaret eder. Böyle bir göreceli duruma ise mutlak, nesnel, olgusal, evrensel bir değer atfetmek en iyi ihtimalle aymazlıktır. Peki o halde ne yapalım, hepimiz ölelim mi? Elbette hayır… Ancak bu da yaşamın anlamlı, değerli olduğu anlamına da gelmez. Mesele de burada zaten. Önemli olan şey, yaşamanın daha iyi olduğuna dair bir kesinliğin olmadığını bilmek… Yaşamayı biz seçmedik, bu dünyaya atıldık… Burada hiçbir söz hakkımız yok. Ve aslında ölüm konusunda da yapabileceğimiz hiçbir şey yok maalesef. İstesek de istemesek de öleceğiz… Ama ölüm üzerinde kısmen de olsa elimizde olan bir şey var… O da ne zaman olacağına istersek kendimizin karar verebileceği, yani intihar… Yaşamayı seçmedik, ne zaman doğacağımızı da öyle ve biz müdahale etmedikçe ölümümüzün ne zaman olacağını da seçemeyeceğiz. Ama ya müdahale etmeyi seçersek? İşte o zaman bu yaşamda hükmedebileceğimiz tek şeyi gerçekleştirmiş oluruz belki de… Belki de insanın yegane eşitlendiği nokta burasıdır: yoksul olunca istediğini alamazsın, zengin olsan da zekanın yetmediği şeylere ulaşamazsın belki ama ister yoksul ister varsıl ol, ölümüne hükmedebilirsin… Peki ama bu da sorumuza net cevap vermiş görünmüyor. Ne yani ölelim mi nereye varacaksın? Mesele bunların ötesinde. Kimin ölüp kimin yaşayacağına karar vermek, kimin haddine ki? İşte esas soru da bu. Kimin ne zaman öleceğine karar vermek kimin haddine? Bu soruya çoğu kişi katılır belki ama intihar eden birini görünce de kimse “ya yapılır mı bu, gel yapma, atlama, kıyma canına” demekten kendini alıkoyamaz. Eeee hani haddimize değildi? Hemen itiraf edeyim; ötanazi bana göre bir haktır ve insanlar bu haktan mahrum bırakılmamalıdırlar. Nihayetinde insanlar gerçekten kendilerini öldürmek istiyorlarsa bunu yapabilmelerinin tüm imkanlarına da pekala sahipler… Reçetesiz satılan ilaçlar alıp aşırı dozu deneyebilir, bir iple şansını deneyebilir veya iyisi mi hepimizin evinde olan ekmek bıçağına ne demeli? Daha yaratıcı seçenekler bekleyenler için üzgünüm, hiç hevesim yok buna… O halde madem engel olamayacağımız bir konudur bu, neden insanları daha acılı, daha zor bir yolu seçmeye zorluyoruz? Bir hastane yatağında, koluna takılan bir serumla acısız, zorlamasız halledilse daha iyi olmaz mı? İnsanları illa köprüden atlamaya zorlayıp sonra da günlerce denizde bedenlerini aramaktan zevk mi alıyoruz? İyi tamam da kölelik ne alaka hala söylemedin? Yaşamın mutlak, evrensel kutsanışı, insanların ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaları gerektiğine dair onları koşullar (esasen beyin yıkamadır bu). Oysa yaşam, nefes almaktan ibaret değildir. Yaşam, ancak yaşanabilirse yaşanmalıdır. Eğer bu bilinci kendimize ve çevremize aşılamazsak, hayatta kalmak için vazgeçmedik ne onurumuz ne gururumuz, ne özgürlüğümüz, ne huzurumuz, ne paramız vb. kalır. Şükretme yükselişe geçer, gariban tesellileri her yandan yağar… Oysa dünyanın medeni, uygar, özgür her yerinde insanlar onurları, gururları, hakları için yaşar ve bunlar uğruna ölümü göze alırlar. Köle toplumlarda ise insanlar, yaşamlarını kaybetmemek için her türlü tavizi verirler. Paraları mı alınmış, vatanları mı satılmış umursamazlar… Ne demişti Pirimiz Sokrates..: “Sorgulanmamış hayat, yaşanmaya değmez.” Ölmekten değil, yaşamaya değer bir hayat yaşamamaktan korkmamız gerektiğini savunuyorum. Ve eğer bir insan, bu hayatın yaşanmaya değer olmadığını düşünüyor ve bu hayattan acı duyuyorsa, ve yine bu sebeplerle yaşamına son vermek istiyorsa, ona hak ettiği saygıyı ve hakkı tanımak zorunda olduğumuza inanıyorum. Ölümde de yaşamda da kendi başına değer veya anlam yoktur. Esas değer ve anlam, yaşamın nasıl yaşandığında ve ölümün nasıl ve ne için gerçekleştiğinde gizlidir… Bu güzel eserin, bu incelemeyle de ilgili olarak sizin daha hoşgörülü ve haklara daha saygılı bir insan olmanıza yardım edeceğini umuyorum… Keyifli okumalar…
Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu...
Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu...Thomas Cathcart · Aylak Kitap · 2010570 okunma
··
638 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.