Kim bilir belki de Vali Nezih Bey, gençliğinde ruhunda
her zaman canlı duran dünyayı değiştirme arzusu ve çabalarıyla
yaşama boş vermişlik arasında sinsice uyuklayan bir
monotonluğa daha erken teslim olmaya karar vermişti. Zaten
yıllarca dünyaya saldıran, onu dişleyen, ısırdığını zanneden
sayısız insanın hırsının boşunalığını seyretmemiş miydi?
Aslında geç bile kaldığı söylenebilirdi. Bir de buna Thomas
Bernhard’ın “Elliyi geçip yaşamaya, varlığımızı sürdürmeye
devam ederek kendimizi bayağılaştırırız. Sınırı aşan korkaklarızdır,
elliyi geçince kendini iki kez acınacak duruma düşürenler
oluruz” tespitini eklersek belki durum biraz daha anlaşılabilir.