Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

...Maalesef ekonomik büyümeye direnmenin kendi içinde makul bir mantığı vardır. Ekonomik büyümeye ve teknolojik değişime, büyük ekonomist Joseph Schumpeter'in deyimiyle, yaratıcı yıkım eşlik eder. Eskinin yerini yenisi alır. Yeni işkolları eskilerin kaynaklarını kendine çeker. Yeni firmalar, var olan firmaların işini elinden alır. Yeni teknolojiler mevcut vasıflan ve makineleri kullanılmaz duruma getirir. Kapsayıcı kurumlarla oluşan ekonomik büyüme siyasi arenada ve ekonomi piyasasında kazananlar yarattığı gibi kaybedenler de yaratır. Yaratıcı yıkım korkusu genellikle kapsayıcı ekonomik ve siyasi kurumlara karşıtlığın temelini oluşturur. Avrupa tarihi yaratıcı yıkımın sonuçlarına canlı bir örnektir 18. yüzyıldaki Sanayi Devrimi öncesi birçok Avrupa ülkesinde hükümetler, başlıca gelir kaynakları toprak sahipliği ya da kralların verdiği ticaret tekelleri ve başkalarına uyguladıkları giriş engelleri sayesinde edindikleri ticari imtiyazlar olan ve yerel elitlerin kontrolündeydi. Sanayinin, fabrikaların ve kentlerin yayılması, yaratıcı yıkım fikriyle uyumlu bir şekilde kaynakları araziden çekti, toprağın getirisini düşürdü ve toprak sahiplerinin işçilerine ödemesi gereken ücretleri artırdı. Bu elitler ayrıca ticaretteki imtiyazlarını erozyona uğratan yeni iş insanlarının ve tüccarların ortaya çıktığını da fark ettiler. Sonuçta ekonomik olarak sanayileşmeden en çok zarar gören onlar oldu. Kentleşme ve sosyal bilinci yüksek orta ve işçi sınıfın ortaya çıkışı da toprak sahibi aristokrasinin siyasi tekelini zorlamaya başladı. Dolayısıyla Sanayi Devrimi'nin yayılmasıyla birlikte aristokratlar yalnız ekonomik yönden değil, siyasi güçlerinin ellerinden alınmasıyla birlikte siyasi yönden de başarısızlığa uğrama riskiyle karşılaştılar. Ekonomik ve siyasi güçleri tehdit altında olan bu elitler aristokratlara sanayileşmeye karşı zorlu bir muhalefet oluşturdular. Sanayileşmenin tek kaybedeni aristokrasi değildi. El becerilerinin yerini makineleşmenin aldığı znaatkârlar da aynı şekilde sanayinin yayılmasına karşı çıktılar. Birçoklar sanayileşmeye karşı örgütlendi, isyanlar başlattılar ve geçim kaynaklarındaki gerilemenin sorumlusu olarak gördükler makineleri parçaladılar. Bu kişilere Luddistler dendi ve bu kelime bugün hâlâ teknolojik değişime direnişle aynı anlamda kullanılmaktadır. 17333te dokumanın makineleşmesindeki önemli aşamalardan birine imza atarak “atkı mekiğini” icat eden John Kay'in evi 1753'te Loddistler tarafından yakıldı. İplik eğirmede tamamlayıcı devrim niteliğindeki makinenin mucidi James Hargreaves de benzer bir muameleye maruz kaldı. Aslında zanaatkârlar, sanayileşmeye karşı çıkmakta toprak sahipleri ve elitler kadar etkin değillerdi. Toprak sahibi aristokrasinin siyasi gücü -siyasi sonuçları diğer grupların aleyhine çevirme becerisi- Luddistlerde yoktu. İngiltere'de Luddistlerin muhalefetine rağmen sanayileşme ilerledi. Aristokrat muhalefet gerçekten var olsa da ve bütün siyasi gücüne rağmen susturulmuştu. Ancak Ingiltere'nin tersine, mutlakıyetçi hükümdarların ve aristokratlarin daha büyük kayıplara uğrama riski olan Avusturya-Macaristan ve Rus imparatorluklarında sanayileşme tümüyle engellendi. Ekonomileri durdu ve 19. yüzyılda ekonomik büyüme sürecine giren diğer Avrupa ülkelerinin gerisinde kaldılar. Belli grupların başarısına ve başarısızlığına rağmen buradan çıkartılacak ders ortadadır: Güçlü gruplar genelde ekonomik büyümeye ve refahın motorlarına karşı dururlar. Ekonomik büyüme yalnız daha fazla ve daha iyi makine ve insanların olduğu bir süreç değildir. Aynı zamanda yaratıcı yıkımla bağlantılı olarak geniş çapta dengeden uzaklaştıran ve dönüştüren bir süreçtir. Dolayısıyla büyümenin ileri hareketi ancak ekonomik imtiyazlarını kaybedeceklerini düşünenlerle siyasi güçlerinin erozyona uğramasından korkanlar tarafından engellenmedikçe sağlanır.
·
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.