Gönderi

Ama günümüzde tarih felsefesine ilişkin en etkili yapıtların sahibi olarak Ernst Bloch karşımızdadır. Bloch, hem "pozitivist aldatmaca"ya hem de neredeyse tarihin teknik bir belirleme ile saptanabileceğine inanılan bir "son"a doğru gittiğini ileri süren hiliastik savlara karşı umut ilkesi'ni ileri sürüyor. Bloch'a göre, bu umut insanlarda her zaman karanlık bir merak, geleceğe dönük bir atılım olarak vardır. Ama bu umut ilkesini yabancılaşmanın gerçek bir uyuma, düşmanlıkların kardeşçe bir birliğe dönüşmüş olacağı gelecekteki bir dünya düzenine duyulan bir inançtan ayırmak gerekir. Çünkü tarih çizgisel olarak böyle bir dünya düzenine doğru akan bir süreç değildir. Bloch için "tarihte herşeye olabileceği gibi, hiçbir şeye de varabilecek bir diyalektik vardır". Çünkü tarih "henüz gerçekleşmemiş olan"a doğru akar. "Henüz gerçekleşmemiş olan" üzerinde ise konuşamayız. Olsa olsa onun hakkında bir "ütopik fantazi" besleyebiliriz ve bir "umut ilkesi" olarak beslemeliyiz. Bu açıdan Bloch, "vulger Marksizm"de bu ütopik ilkenin ihmal edildiğini ve bozulmuş bir hale getirildiğini ileri sürer. Bloch'a göre insan "umut ilkesi" olarak bu ütopik fantaziyi daima beslemelidir ve Marx'ın "doğanın insancıllaştırılması" adını verdiği bir "erek-süreç" tasarımı altında insanın "tam özgürlük"üne ulaşmaya çabalamalıdır ve bu fantazi, sanatta, dinde ve felsefede ana güdümleyici olmalıdır. Bloch'un Marksizmle Hıristiyanlık arasında kurduğu ilginç bağa benzer biçimde, Moltmann gibi teologlar, Yahudi-erken Hıristiyan geleneğini yenileme çabaları içinde görülmektedirler. Ama bu kez, erken Hıristiyanlığın Augustinusçu tanrı devletini bu dünyanın ötesine taşımadan, tam tersine, bu devleti en sonunda tanrının himmetiyle yeryüzünde gerçekleştirmek ana hedef olmalıdır. Yani hıristiyanlar için görev, tanrının koruduğu bir barış devletini yeryüzünde gerçekleştirmektir. Moltmann, Marx'ın »özünü bir küçük değişiklikle aynen tekrarlar: "Teologlar şimdiye kadar evreni ancak değişik şekillerde yorumlamakla yetindiler; oysa sözkonusu olan, onu değiştirmektir". "Günah" denen şey, artık hiç kuşkusuz, sosyo ekonomik koşulların zorladığı br yabancılaşma biçimidir. Eğer yeryüzünde yoksulluk, sömürü ve yabancılaşma varsa, bireysel olarak bir hırisliyanın "günahkarından kurtulması olanaksız olduğu gibi "gayrimeşru"dur; gerçek hıristiyan, bireysel olmaktan çıkıp toplumsal bir şey olan günahtan arınmanın yolunu, ancak "bu dünyanın sorumluluğunu taşıma" da bulabilir.
Sayfa 436 - pdfKitabı okudu
·
181 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.