uzun ince bir yoldayım.. gidiyorum gündüz gece..Ben küçük bir kasabada büyüdüm. Küçüktü belki evet ama otuz yıl geçse de komşuluklar ile kurulan bağların hiç kopmadığı komşuannelerin bol olduğu hiiiç unutulmadığı sımsıcak bir kasabaydı. Yok hayır, kitabın büyüdüğüm kasaba ile hiç alâkası yok. Ama komşuannem ile var.
Bunları yazarken bile hâlâ ağlıyorum ki kitabı okurken asla engel olamadım gözyaşlarıma. Komşuannemin iki oğlu bir kızı vardı ama İsmail Abi bize hep farklı gelirdi. Farklıydı. İki geri giderdi, durur, bir ileri.. Hiç konuşmazdı meselâ, çişim geldi demezdi.. diyemezdi.. Çocuk merakına yenildim sordum komşuanneye " İsmail Abi diğer abiler gibi değil dedi o diğerleri gibi değil ".. Özel bir çocuk çok özel.. Anlayamadım baştan ama sustum gözlerinde ki kederi gördüm..
"Ben oğluma son nefesine kadar bakarım" diyordu anneme, hiç "off" demem "hiç yorulmam, o benim meleğim " diyordu. Kulak misafiri oldum hepsine ama sağır olup duymasaydım keşke. "Benim" diyordu, " tek korkum ya ondan önce ölürsem." Öldü... Oğlundan önce öldü komşuannem.
Anne olmasaydım bu kadar iyi anlayamazdım biliyorum. Ama yine de hissettiklerini asla hissedemeğimi de biliyorum. Onun sahip olduğu meleğine sahip olmadığım için bilemem, anlayamam..
Anne baba olmak evet muazzam bir duygu lakin zor. Öte yandan " diğerleri gibi olmayan " çok özel çocuklara sahip anne baba olmak çok çok daha zor. Ve bizler toplum olarak ne yaşadıklarını anlayamadığımız gibi zor olan hayatlarını; bakışlarımızla, sorularımızla, onlardan hızla kaçışlarımızla, sanki onlar uzaylıymış gibi davranışlarımızla, on kat, yüz kat, bin kat daha da zorlaştırıyoruz..
Evet, sevgide değil belki ama saygı da mecburuz !...