Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

" her şeyden yürüyerek uzaklaşabilirim! " ağustos 1848 sevgili conferentsraad “siyaset konuşacak fırsatımız olmadı,” diyorsun. hiç şaşırmadım! o kadar kibarsın ki benim kendi başıma uzun uzun nutuklar atma kabalığımı unutuyorsun -gerçi yanında yapılan münzevi yürüyüşte başka türlü de olamazdı- hem ayrıca kulaklarımı açmış dinlerken bana siyasetten haberler veren de genellikle sensin. yok, siyaset bana göre değil. siyaseti takip etmek, sadece iç siyaseti bile takip etmek benim için bugünlerde imkânsız zaten. ne zaman çabucacık bir şeyler olsa -insan onu takip etmeye kalkışıyor: ne zaman bir şeyler çok ağır gitse -eh o zaman da onu takip etme sıkıntısına katlanıyor. fakat ne zaman bir şey ileri geri dalgalanmaya başlasa, yukarı aşağı ve aşağı yukarı ve sonra durulsa, sonra yine dolanıp yukarı ve aşağı geriye gelse, gönüllü olarak takip etmeyi beceremiyorum. gerekirse evde oturup onu takip etmek yerine “zoraki gönüllü” olarak savaşa gitmeyi tercih ederim. bu koşullarda savaşa giden birini, evde oturup olanları takip eden biri kadar yurtsever görmüyorum. uzun süredir savaşta değiliz, fakat bu bende hiçbir zaman gerçek bir savaş izlenimi bırakmadı. bütün bu olanlar bana, deneylerin yapıldığı ya da sunumun deneylerle gösterildiği bir dersmiş gibi geliyor (ørsted’den fizik üzerine bir ders gibi). benim kanaatimce bu savaş daima bir çeşit barış yapma ya da barış sağlama halını aldı -bildiğim en tuhaf savaş türü. bu yüzden, bu işlerde çok ustalaşmış olduğu için siyaseti iyi takip eden birini konuşurken dinlemekten ne kadar hoşlansam da, siyasetten uzak duruyorum. muhtemelen çok az bildiğim için bana iyi gelmiyor, öyle ki sıradan küçük bir danimarka haritasıyla sjaelland’da dolaşmak isteyen biri gibi oluyorum. siyaset beni çok aşar. dikkatimi daha küçük şeylere odaklamayı seviyorum, ki insan bazen orada da tamamen aynı şeyle karşılaşıyor. böylece dünya sahnesini, savaş alanını terk edip kopenhag’a dönüyorum, fakat deyim yerindeyse kopenhag’ı da terk ediyorum. yürüyüşe çıkıyorum, ama belki yine de aynı şeye varacağım. yeni sayfiye evlerinin yakınındaki yörelerden birine giderken sana eşlik edeceğim, orada pek çok küçük ailenin çıkardığı sessiz gürültüler var. -ı. perde- iki köpek dalaşmaya başlamıştır. bu olay acayip bir heyecan yaratır. seyretmek için pencerelerde inanılmaz sayıda kafa belirir. devam ettiği süre boyunca bütün işler durur. her şey terk edilir. -ıı. perde- dövüşün olduğu yere en yakın iki evin kapısından iki ev kadını çıkar. bu iki ev kadını köpeklerin sahibidir herhalde. biri kavgayı ötekinin köpeğinin başlattığını iddia eder. buna çok kızan kadınlar kavga etmeye başlarlar. -bundan ötesini hiç gözlemlemedim ancak kolayca devam edilebilir. -evet, ııı. perde- kadınların kocaları gelir. biri kavgayı ötekinin karısının başlattığını ileri sürer. iki koca o kadar sinirlenir ki kavga etmeye başlarlar. bunun üzerine öteki karı kocaların da kavgaya katıldığı varsayılabilir -işte artık bu bir avrupa savaşıdır. savaşın sebebi, kimin başlattığı sorusudur. bunda ikinci derece savaşın formülünü görürsünüz. birinci derece savaş, savaştır; ikinci derece savaş, ilk savaşı kimin çıkarttığı sorusunun sebep olduğu bir savaştır. fakat artık çok daha önemli bir konuya geçelim. yazdığından dehşetle anlıyorum ki yürüyüşü bırakmışsın. her şey bir yana bu böyle olmamalı. kendi iyiliğin için, sevgili conferentsraad, bir de benim iyiliğim için, böylece vicdanım rahat olur. yürüyüşlerine devam etmeni istirham ediyorum. aslında böylesine inatla ısrar etmemin bir sebebi daha var. tek arzuları senin iyiliğin olan her zaman en yakınındaki o insanlar, belki benim gelip seni dışarı çıkmaya ikna ettiğim için ara sıra içlerinden teşekkür etmişlerdir. evet, bu böyle. seninle yürüme zevkine erdim ve bir de fazladan ailenin minnetini kazandım. onun için -bunu söylemem tuhaf gelebilir- seni yoldan çıkarmama gibi daha da büyük bir sorumluluğum var, çünkü önce -benden gelen bir mektubu- okuman, sonra da -bu çok daha büyük bir sorumsuzluk olurdu- bana yazman için oturduğun yerde oturmanı sağlasam o zaman yoldan çıkmış olurdun. yok, yok! yürümen gerek. ayrılırken birbirlerine, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar her dolunayda aya bakacaklarına söz veren o iki âşık charles ile emeline gibi, biz yürüyüşçüler de ne zaman bir mektup alsak -hava ve yürüyüş koşullarına aldırmaksızın- yürüyüşe çıkacağımıza dair birbirimize söz verelim. bir dahaki yazdığımda öyle ayarlayacağım ki dıştaki zarfın içinde bir zarf daha olacak, üzerinde de “gönderen: magister kierkegaard,” yazacak, böylece mektubu açmadan kimden geldiğini bileceksin. sonra, şayet benden gelen bir mektubu yük olarak görürsen, lütfen hemen oku -ondan sonra mektubun sana verdiği zararı yok etmek için harekete geç. fakat öte yandan, şayet mektubun bu bütün dünyaların en iyisindeki diğer sıkıntı ve vasatlıkla kıyaslandığında nispeten iyi bir şey olduğunu düşünürsen, o zaman önce yürü sonra oku. hangi yolu seçersen seç, senden rica ettiğim şey gerçekleşecek -çünkü yürümen çok önemli. ben siyasetten anlamam, ama öte yandan yürümeden çok iyi anlarım: benim hayat görüşüm papazınki gibidir: “hayat bir yoldur.” o yüzden yürüyüşe çıkıyorum. yürüyüşe çıkabildiğim sürece, hiçbir şeyden korkmuyorum, ölümden bile. çünkü yürüyebildiğim sürece, her şeyden yürüyerek uzaklaşabiliyorum. yürüyüşe çıkamadığım zaman, her şeyden korkuyorum, özellikle de hayattan; çünkü yürüyemediğim zaman benim için hiçbir şey iyi gitmiyor. burada durayım, bahçe kapında. bana müsaade. bugün için teşekkür ederim, yürüyüş için teşekkür ederim, bana seve seve gösterdiğini bildiğim nezaketin, dostluğun için teşekkür ederim. şimdi yollarımız ayrılıyor. kapı kapanıyor. bir kere daha dönüp arkama bakıyorum. sonra ayrılıyorum, ama kalıyorum. "
·
219 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.