Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Neşet Ertaş
Ses ezgin. Ses saygılı. Ses büyük. Ses kahır. Yüreğin bütün heyecanlarıyla çarpıyor ses. Dile getirdiği yaşantıların bütün acılarıyla yaralı. Bütün arzuların ürpertisiyle kanatlı. Geri çekilirken susmuyor. İleri çıkarken bağırmıyor. Bağırıyor da hiçbir acıyı incitmiyor. Hiçbir kalbi yormuyor. Ses, insanın sustuğu ne varsa onların billurlaşmış hali. Ev içlerinin haysiyeti, yoksulluğu, yaşama gücü. Bütün bir bozkırın kaderi, gurbeti, sılası. Bütün yolların ayrılığı ve kavuşması. Kirpikten topuğa insan bedeninin bütün güzelliklerine, arzularına, yalnızlığına aynı içtenlikle, aynı hüzünle, aynı umutla dokunuyor. Bütün hayatların ev sahibi. Bütün sokakları, avluları, kahvehaneleri, bahçe duvarlarını, ışıklı çarşıları, tozlu aynaları... bütün gönül yaralarını aynı derinlikle yaşıyor. Bir gözyaşı toplayıcısı ses. Bir alın yazısı okuyucusu. İnsanların parmaklarından, kirpiklerinden yürüyen çaresizliğin ete kemiğe bürünmüş hali. Zorluğuna göğüs geremediğin yâri sevme diye diye dönüyor canımızda. Bir avuç bozkır nasıl olur da bu kadar geniş bir insan coğrafyasını bütün kalp atışlarıyla, arzularıyla, hayıflarıyla bir seste toplar, hem de aslından daha yakıcı... Ana rahminin suskunluğu, baba rahminin avazı, abdallığın bin yıllık binası, bin yıllık gönül yarası... acı veren ne varsa, hepsini almış, uzak şehirlerin, uzak hayatların kaderlerine götürmüş. O hiç bilmediği ışıklar, o çok iyi bildiği gölgeler, bu koygun yalnızlıkta halkalanmış halkalanmış, sonra parmaklarının ucunda çırpınan hasretten tutup, onu ilk abdalın sesine getirmiş tekrar. Saygıyla getirmiş, nezaketle getirmiş, bilgiyle getirmiş, sezgiyle getirmiş, insan ruhunun bütün köşe bucağını havalandıran büyük bir avazla getirmiş. Ses büyücüsü, diyorum. Yetmiyor. Saz büyücüsü diyorum. Öyle bir büyücü ki, hançeresinden canımıza yürüyen iki ses arasına, iki tel arasında dönen iki mızrap arasına bütün bir sonsuzluğu sığdırmış; bütün bir geçmişin üstümüzde biriken acısını, hiç görmeyeceğimiz zamanların hayalini sığdırmış. Yoksa bizim sesimiz, sesimizde çırpınıp duran hayatlarımız, artık hiçbirimizin yaşamayacağı gelecek denilen o bilinmez zamanlarda nasıl duyulurdu, nasıl var olurdu. 'Yedi harften bir noktaya süzülmüş' bir bilgelik, bir yücelik, bir enginlik. Bu sözün tersi de aynı güzellikte doğru: bir noktadan yedi harfe yükselmiş bir büyü, bir sır, bir hayat Neşet Ertaş.
·
115 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.