Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Fena fillâh ancak şu kişiye nasip ve müyesser olur: O, vücûdunun bütün zerrelerini âlemdeki bütün eşyanın aynası olarak görür ve eşyayı kendi hücrelerinde müşahede eder. Her bir hücresi, âlemdeki bütün şeylerin rengine bürünür. Çünkü fena fillâhta itibâr edilen (anlaşılan) zât-ı ilâhiyye mertebesindeki her bir “şân” (şe'n, aslî sıfat) diğer bütün şuûnları (aslî sıfatları) ihtiva etmektedir. Çünkü bunlar zâttan ayrılmış değillerdir. Öyleyse, Allah'ın zâtı hepsini (sıfatların asıllarının tümünü) içerdiği gibi, Onun bir şânı da hepsini içermektedir. Bu sebeple tasavvuf yolcusu kendisine âit kapsamlı her hücreyi, kapsamlı her şân (Allah'ın aslî sıfatı) içinde fâni (yok) eder. Her hücresinin yerinde ilâhî şuûnlardan bir şân bulur. Detaylı olarak bunu algılayamasa da bu böyledir. O hâlde, tasavvuf yolcusunun her hücresinde kapsayıcılık sıfatı oluşmadığı sürece, bu fena (yokluk) kabiliyetini elde edemez.
·
256 görüntüleme
Dağıstanî okurunun profil resmi
Bazı tasavvuf yolcuları da idrâk güçlerinin zayıflığından dolayı, kendi kapsayıcılıklarının farkına varamazlar. Oysa bu yüksek makama sahiptirler ve fena fillâh (Allah'ta kaybolma) ile şereflenmişlerdir. Ancak bu kapsayıcılık hâline sahip olan her kişinin mutlaka fena fillâh mertebesine erdiğine de hükmedilemez. “Bu Allah'ın lütfudur, onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir” (el-Hadîd, 57/21).
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.