3. “O Rahmân ve Rahîm’dir.” Fâtiha’da besmeleden sonra Rahmân ve Rahîm
isimlerinin tekrarlanmasının bâzı sebebleri vardır:
a. Besmelede geçen iki rahmet, zâtîdir. Fâtiha’dakiler ise sıfâtîdir.
b. Besmelenin Fâtiha’dan bir âyet olmadığını göstermektedir. Eğer Besmele,
Fâtiha’dan bir âyet olsaydı bu iki isim tekarlanmazdı.
c. Kulları daha çok zikre teşvik etmek içindir. Çünkü Allah’ı sevmenin alâmeti O’nu
zikretmeyi sevmektir. Nitekim hadis-i şerifte: “Bir şeyi seven onu çokca anar”
[149]
buyurulmaktadır.
d. Rabbu’l-âlemîn sıfatı anıldıktan sonra O’nun halkı rızıklandıran Rahmân, âhırette
kullarını bağışlayan Rahîm olduğu anlatılmıştır. Onun için hemen ardından “din gününün
sâhibi” lâfzı zikredilmiştir. Çünkü rubûbiyyet ya dünyâda rızık veren Rahmân, veya
âhırette bağışlayan Rahîm anlamlarınadır.
e. Hamd ile rahmete erilir. İnsanoğlunun ilki olan Âdem, Allah’a hamdedenlerin de
ilkidir. Ve ilk defa aksırdığında: “Elhamdülillah” diyerek Allah’a hamd etmiş,
kendisine “Rabbın sana rahmet ediyor. Allah seni bu yüzden yarattı, yaratıklarına hamdi
öğretti ve rahmete ulaşmanın yolunun hamdden geçtiğini açıkladı,” diye karşılık
verilmiştir.
f. Hamdin, bu isimlere bağlı bulunduğunu gösterir. Çünkü hamdin bu vasıflarla
sıralanışı Allah’ın kuluna ihsân konusunda mecbûr olmayıp muhtâr olduğunu gösterir.
“Rabbülâlemîn” Allah’ın zâtının, “er-Rahmânir-Rahîm” ile de kemâlâtının feyzinden
hamde müstehak oluşunun sebebleri ortaya çıkmaktadır. Dünyâda bu ikisi dışında feyz
yoktur. Âhıretteki sevabların lütfu gereği, cezâların ise adâleti gereğidir. Buradan da bu
üç sıfatın peşpeşe sıralanmasının sebebi anlaşılır.