Nietzsche enerjik bir biçimde bütün epistemolojisinin merkezine kuram ve pratiği yerleştirmektedir. Nietzsche burada da bütün çağdaşlarından önce ve köklü bir biçimde agnostisizminin ve ondan süzülen göreceliğin her türlü sonucunu çıkarır; bireyin (türün değil) biyolojik olarak ayakta kalmasını sağlayan yararlı şeyler dışında kalan gerçekliğin her türlü ölçütünü savuşturur ve bununla emperyalist dönem pragmatizminin önemli bir öncüsü olur. “Ana konu her zaman unutuldu - diye yazıyor: Filozof neden bilmek ister? ‘Görünüş’e karşılık ‘gerçekliğe’ neden daha çok değer verir? Bu değerlendirme bütün cogito ergo sum'dan daha eskidir: Hattâ mantıksal süreci varsaydığımızda bile onun içinde bir şey var, bunu olumlayan, karşıtını ise yadsıyan. Bu öncelik nereden geliyor? Bütün filozoflar doğruya ve iyiye neden değer verildiğini açıklamayı unutmuş ve onun karşıtını hiç kimse denememiş. Yanıt: Doğru daha yararlıdır (organizmayı daha iyi ayakta tutar) -ama kendi başına daha hoş değildir. Daha hemen başlangıçta organizmayı bir bütün olarak bulmakta oluşumuz yeterlidir, ‘amaçları’ vardır, konuşur- demek ki değerlendirir.”