Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Resul aleyhisselâmın son günlerinde idi. Hazreti Bilal'e, bütün eshabın ve ensarın Mescidi nebeviyede toplanmalarını emr eylediler. Hazreti Bilal radiyallahu anh, nâsı Mescide topladı. Resûlü Ekrem efendimiz, bir kolu imamı Ali'nin boynun da, diğer kolu ise Fazl'ın boynunda olarak ve ayakları yerde sürüklenir vaziyette Mescide gelip iki rekât namaz kılıp, minbere zorlukla çıkıp oturdu. Allaha hamdü sena edip, tesbihattan sonra belig bir hutbe okuyup bizlere: «Ey muhacirin ve Ensar! dediğinde kalplerimiz cilalandı ve tüylerimiz diken diken olup, gözlerimizden yaşlar akıp sakalımızdan yerlere döküldü. Ve devamla dedi ki: «Bu gün benim, dünyamın son, Ahiretimin ilk günüdür. Allah celle beni dünya ile ahiret arasında muhayyer bıraktı, ben âhireti tercih ettim. Ben, sizlere nebiy ve nasihat edici, sizi Allaha davet edici idim. Bu vazife, ile, kendimden değil, Allah tarafından emir olunmuş idim ve sizlere karşı şefkatli bir kardeş, merhametli bir baba gibi idim. Şimdi ben aranızdan ebediyen ayrılıyorum. Bir gün gelecek ki o günde, ana ve baba evlâdından firar eder. Boynuzsuz koyun, boynuzlu koyundan hakkını alır. O gün gelmeden, eğer içinizden birinize vurdum ise, işte buradayım. Gelsin benden hakkını alsın. O da bana vursun. Birinizin malını aldımsa gelsin aldığım şeyi benden istesin vereyim» deyip, üç defa böylece bizlere hitap eyledi. Bunun üzerine Ukâşe namında olan zat ashabı yarıp huzuru-nebiyye varip: «Ya Resûlallah! Anam, babam ve nefsim sana feda olsun. Üç seferdir and verip bende hakkı olan gelsin hakkını alsın buyurdunuz. Böyle yapmasa idiniz bir talepte bulunmayacaktım. Hâşâ, sizden davacı olduğumdan değil, fakat emrinize imtisalen buraya geldim. Hazit muharebesinde, benim devem sizin devenizin yanında idi. Ben, bineğimden indim. Size arkamı döndüğümde elinizdeki kamçı bana isabet etti. Belki devenizi süratlandırmak için vururken bana geldi, yahud bana bilhassa vurdunuz, bilmiyorum?»> dediğin de, Resûl aleyhisselâm, o iki cihan fahri olan müşfik nebi: Hâşa ya Ukâşe! Nasıl olur Resûlünüz size kasden vurur, buna imkan var mı?» deyip Bilâli Habeşiye seslendiler: «Ya Bilal, Hazreti Fatıma'ya git. Kamçımı al, buraya getir.» dedi. Hz. Bilâl ellerini başına koyup, feryad ederek Hazreti Fatima nin hanesine varıp kamçıyı istediğinde; Hazreti Fatıma'nın «kamçıyı ne yapacaksınız?» sorusuna, Bilâl ağlayıp : «Kısas yapılacak dedi. Bunu duyan Hz. Fatıma: «Kimdir o kişi ki Resûlünden talep ediyor?» deyip ağlamağa başladı, ve kamçıyı alan Bilal Mescidi nebiyye geldiğinde, bütün ashabın ağladığını gördü ve kamçıyı Resûl aleyhisselâma verdi. Cenabı mahbubu kibriya: Ya Ukâşe, al kamçıyı» deyip onu Ukâşe'ye verdi. Olanlara zorlukla sabr eden Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhuma ayağa kalkıp: «Ya Ukâşe, kısası bizlere yap" diye rica ettiklerinde, Resûl aleyhisselâm: «Ya Ebu Bekr, Ya Ömer, yerlerinize oturunuz. Muhakkak ki Allah sizin mekânınızı bilmekte ve görmektedir.» dediğinde Aliyül mürteza ayağa kalkıp: «Ya Ukâşe! İşte ben buradayım. Bütün hayatım Resûlullahın yanında geçmiştir, Resul efendimize kısas yapmana müsaade edemem. İşte arkam, işte göğsüm, işte karnım, işte kamçı. Bana vur» dediğinde, Cenabı fahri risalet: «Ya Ali, Allah senin de mekânını ve niyyetini muhakkak bilmekte ve görmektedir» dediğinde, ol iki şehzade, ol bedreyn, ol iki said, ol iki şehîd, ol iki mazlûm, ol iki makbul, cennetin genci, ehli-sünnetin gözü nûru, cenabı Hasan-ül-müctebâ ve Hüseynü-şehidi-Kerbelâ ağlayarak ayağa kalkıp : «Ya Ukâşe! Bizleri tanımıyor musun?. Biz Resûlün pek sevgili torunları. İşte biz buradayız. Bize vurman, Resûle vurup kısası yerine getirmenden farksız gibidir. İşte biz buradayız. Gel; bizlere kısas eyle» deyip inlediklerinde, Cenabı serdarı enbiya o iki şehzadeye hitaben: «Ey gözlerimin nurları! Siz yerinize oturunuz. Bu kısasın bize olması lazımdır,» deyip Ukâşe'ye: «Ya Ukâşe, sana vurduğum kadar bana vur!» deyip ona hitab ettiğinde Ukâşe: «Ya nebiyallah! Siz bana vurduğunuzda benim sırtım çıplak idi» deyince, Resûl aleyhisselam gömleğini sıyırıp: «Vur ya Ukâşe!» dedi. Mescidi nebevide bulunan mü'minlerin feryadı figanı ayyuka çıkmıştı. Hıçkırarak ağlayanların sedası semalara yükselmiş, herkes ne yapmaları gerektiğini şaşırmıştı. Ukâşe; Cenabı-fahri risaletin nurdan bedenini görür görmez elinden kamçıyı fırlatıp aşk ve feryad ile fahri risaletin mübarek sırtına sarılıp mührü nübüvveti öperek: «Anam, babam sana feda olsun ya Resûlallah! Nasıl olur da, senden kısas talep edebilirim?. Buna imkân var mı? Senin yoluna yüz binlerce Ukâşe feda olsun. Kul hakkı teklifinizi canıma minnet bildim. Nåra girerim diye korkuyordum. Cismim cisminize temas etsin de, bu vücudumu cehennem yakmaya kaadir olamasın diye bu harekete cür'et ettim. Sizin vücudunuza dokunan vücut hiç yanar mı? Bunu düşünerek bu teklifinizi kabul edip kısas talebinde bulundum» dediğinde, Cenabı risaletmaap efendimiz ashaba dönüp : «Ehli-cennetten birini görmek dilerseniz bu zâta nazar ediniz» buyurduğunda bütün sahabe Ukâşe'nin gözlerini öpüp vasıl olduğu dereceyi hararetle tebrik ettiler. Görüyorsunuz ya mü'minler! Allah'tan sonra en yüce makam sahibi olduğu halde, ve tevhidi bief'âl, tevhidi bissıfat, tevhidi bizzat iken; Ona itaatin Allaha itaat, ona ihanetin Allaha ihanet, ona bîatin Allaha bîat olduğu aşikâr iken «Kul hakkından» ne kadar sakınmakta ve nâs ile yevmü kıyamette, huzuru izzette hesaplaşmadan, hayatta ve dünyada iken hesaplaşmanın ne kadar lâzım olduğunu bizlere bu ef'âli ile gün gibi apaçık meydana koymaktadır.
Sayfa 79 - 2.CiltKitabı okudu
·
234 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.