Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ahmed Mahmud / Mahmud /Anton Achmet (18 Ağustos 1684) Anton Achmet'in (Anton Ahmed) Alman topraklarında, daha doğrusu Münih'te yaşayan ilk Türk olma ihtimali oldukça yüksektir. Focus dergisi şef redaktörlerinden Markus Krischer, Anton Achmet ile ilgili Babadağlı Adam (Der Mann aus Babadağ) adlı biyografiyi yazmak için tam 6 yıl boyunca araştırma yaptı. Müslüman olan Anton Achmet 1683 yılında Viyana önlerinde esir düştü. Münih'in en eski kilisesinde vaftiz edilerek Hristiyanlığa geçti ve nihayetinde Bavyeralı Elektör II. Maximilian Emanuel’in (1679-1726) tahtırevan taşıyıcısı oldu. II. Maximilian, Anton Achmet'in vaftiz babası oldu ve vaftizden sonra da Anton Achmet'i desteklemeye devam etti. Anton Achmet, 12 Ocak 1688'de Avusturya kökenli (Maria) Kunigunde Ertman ile evlendi. Bu evlilikten 1691'de Andreas adını verdikleri bir erkek çocukları oldu. 1683 ve 1698 yılları arasında Münih'e 1.000'e yakın Osmanlı savaş esiri getirildi. Bunlar arasında çok sayıda kadın ve çocuk da bulunmaktaydı. Esirler önceleri garnizonlara yerleştirilir , daha sonra ise fabrikalarda, inşaatlarda, kanal inşaatlarında ve tarla açma gibi alanlarda çalıştırılırdı. Elektör saraylarında olduğu gibi genel olarak soyluların evlerinde de çalıştırılan genç Türkler çoğunlukla hizmetli olarak çalıştırılırlardı. 1688 yılında “Türk tahtırevan taşıyıcıları” olarak bir meslek dalı bile oluşmuştu. Soylular ve ruhban sınıfı, Müslüman esir ve hizmetkârları Hristiyanlığa kazandırmaya çalışırlardı. Cizvit tarikatına mensup olanlar din dersi vermekteydiler. Münih vaftiz kitapları, çok sayıda genç ve yaşlı Türk’ün vaftizinden bahseder. Vaftiz ebeveynliğini ise genelde yüksek statüdeki kişiler üstlenmekteydi. Günümüzde Romanya'da bulunan ve Babadağlı olduğu söylenilen Achmet'in (Ahmed) Türk anne ve babasına yönelik bilgiler bulunmamaktadır. 17 yaşında Budin'de yakalanır, Münih'e götürülür ve orada Hanci Johann Georg Schlaucher ve Cizvit tarikatı mensubu H.H. Heinrich tarafından kendisine Katolik din eğitimi verilir. O zamanlar esir olan Achmet'in vaftizi Münih hapishanesinde gerçekleşir. Zira Achmet esareti boyunca mahkûmiyet hayatı sürdürür. Krischer’in araştırmalarına göre 1684 yılında söz konusu hapishanede iki esir bulunur. Her iki esirin de adının Achmet olduğu yazılır. İki Achmet'i birbirinden ayırt etmek için birine uzun, diğerine kısa Achmet lakabı verilir. İki esir de yaklaşık olarak 6 ay boyunca hapishanede kalır. Bavyera Savaş Arşivi’nde (Münih) muhafaza edilen 22 Ocak 1684 tarihli hapishane tutanağında iki Müslüman esire dair bilgi yer almaktadır. Hapishanede gerçekleştirilen sorgulamalarda Babadağlı Achmet'in 40 günde Belgrad'a, Osmanlı ordusunun ise 52 günde Viyana'ya vardığı ve kuşatmanın 61 gün sürdüğü ortaya çıkmaktadır. 12 Eylül 1683'te iki düşman ordu kıyasıya mücadele etmeye başlar. Türkler bu savaşta yenilgiye uğrar. Sorgulamada Babadağlı yeniçeri kaçmaya çalıştığını ancak atının yeterince hızlı koşamaması nedeniyle Hristiyanlara yakalandığını belirtir. Krischer bu kuşatmada toplamda 60 bin Müslüman askerin öldüğünü belirtir. 23 Kasım 1683'te Maximilian Emanuel, 3 esir ile birlikte Münih şehrine varır. Bu esirlerden ikisi hapishaneye girer. Üçüncü esire ise ne olduğu hakkında bilgi bulunmamaktadır. Münih hapishanesine yerleştirilen bu iki esirin eski yaşamı hakkında fazlaca bilgi bulunmamaktadır. Ancak sorgulamada çok detaylı veya doğru bilgiler verilmese de ya da verilen bilgilerde eksiklikler veya yanlışlıklar olsa da söz konusu sorgulama sonuçta geçmişe ışık tutmaktadır. Her iki esir tercüman aracılığıyla toplamda 10 soruyu yanıtlamak zorunda kalırlar. Önce esire dair kişisel bilgiler edinilmeye çalışılırdı: Adı, yaşı, evli olup olmadığı, kaç eşi ve çocuğu olduğu, anne ve babasının kim olduğu ve nerede yaşadığı gibi. Daha sonra ise tutukluların zengin olup olmadığı, orduda hangi görevi üstlendikleri, esarete nasıl düştükleri, kendilerine ait bir çadırlarının olup olmadığı, serbest kalmak için (maddi olarak) ne yapabilecekleri, Macaristan'da tanıdıklarının olup olmadığı, diğer tutuklular hakkında ne bildikleri ve Viyana önlerindeki Türk ordusunun ne büyüklükte olduğu soruları yöneltilmişti. Uzun Achmet'e ayrıca kaç Hristiyan öldürdüğü ve okuma yazma bilip bilmediği; Kısa Achmet'e ise kafasındaki yara izlerinin nereden geldiği sorulmuştu. Esirlere yöneltilen bu sorulardan da anlaşıldığı üzere Bavyeralılar bu esirlerden para elde edip edemeyeceklerini öğrenmeye çalışmışlardı. Esirler bu durumu muhtemelen bildiklerinden ordudaki görevlerine ilişkin temkinli cevap vermişlerdi. Zira ordudaki konum ne kadar yüksek ise talep edilen fidye de o denli yüksek oluyordu. Ayrıca ordudaki konuma bağlı olarak askeri bilgilere sahip olma ihtimali de denli yüksektir çünkü sıradan bir askerin ordunun stratejilerine dair bilgi sahibi olması söz konusu değildir. Bu nedenle ele geçirilen esir askerler, genelde sıradan askerler olduklarını ileri sürmekteydiler. Uzun Achmet sorguda, tek eşi bulunduğunu ve çocuğunun olmadığını, çünkü 6 ay önce evlendiğini belirtir. Ayrıca babasının iki öküze sahip bir çiftçi olduğunu söyler. Memleketinin Belgrad'a 40 gün uzaklıkta bulunan Babadağ olduğunu ifade eder. Atıyla orduya katıldığını, mal varlığının bulunmadığını, yeniçeri olarak günde 3 Kreuzer kazandığını, savaş meydanında kimseye bağlı olmadığını ve kimseye bir şey yapmadığını beyan eder. Kuşatma sonrasında 11 asker ile birlikte kaçmaya teşebbüs ettiğini, diğerlerinin atı daha hızlı olduğu için onların kaçabildiğini, ancak kendisinin atı daha yavaş kaldığı için Hristiyanların eline düştüğünü söyler. Bir çadırının olmadığını ve verebilecek bir şeyinin bulunmadığını belirtir. Bu nedenle de kendisine ne yapılmak isteniyorsa yapılabileceğini vurgular. Macaristan'da tanıdıkları olmadığından kimseye haber yollamayacağını ifade eder. Diğer esirler hakkında fazla bir şey bilmediğini, Mısır yakınlarından olduğunu ve adının Achmet olduğunu belirtir. Daha fazla bilgi edinilmek isteniyorsa kendisine sorulması gerektiğini dile getirir. Viyana önlerindeki Türklerin sayısına ilişkin bilgisinin olmadığını, kendisinin baştan itibaren ganimet elde etmek için orada olduğunu, ancak bir şey elde edemediğini söyler. Sultanı gördüğünü de aktarır. Son olarak kimseye bir "Şey yapmadığını ve okuma yazma bilmediğini ifade eder. Kısa Achmet ise 35 yaşında olduğunu, sadece bir eş ve 5 çocuğunun olduğunu, ayrıca babasının tüccar olduğunu belirtir. Mısır'a iki ya da iki buçuk gün uzakta olan bir yerden geldiğini söyler. Artık hiçbir şeye sahip olmadığını, orduda ayakkabı ve tütün ticareti yaptığını ifade eder. Viyana kuşatması sırasında çadırında hasta yattığını, orada esir alındığını ve sahip olduğu her şeyin elinden alındığını dile getirir. Haber verilecek kimsesi olmadığını söyler. Kendisinin dokumacılık zanaatına vâkıf olduğunu belirtir. Diğer tutukluyu tanımadığını, çok farklı yerlerden geldiklerini ifade eder. Osmanlı ordusu'nun 200 bin kişiden oluştuğunu tahmin ettiğini, kendisinin Mısır'dan Bay İbrahim komutasındaki 3 bin kişilik ordu ile birlikte geldiğini söyler. Kafasındaki yara izlerinin ise çocukken düşmesi sonucu meydana geldiğini belirtir. Kısa Achmet'e işkence göreceği söylenince çöker ve ağlayarak “Türk Sultan"ının aslında savaşı istemediğini, suçun sadrazamda olduğunu ve sadrazamı bir daha görecek olsa dişleriyle vücudundaki etleri koparacağını söyler. Sonra sakinleşir ve kendisinden ne istendiğini sorar. Sorgu sonuçları Bavyeralılar açısından tatmin edici değildir zira işe yarayabilecek bilgilere ulaşamamışlardır. Bavyeralılar bu esirlerle ne yapacaklarını, bu esirleri maddi olarak nasıl değerlendireceklerini bilemezler. Bu sebeple sorgu sonucu fidye elde etme ümitleri de kaybolur. Tutuklulardan Uzun Achmet çözüm arayışını sürdürür ve bir mektup yazar. Osmanlı Türkçesi ile yazılmış olan mektup hiçbir zaman Belgrad'a yollanmadığından, alıcısının eline geçmemiştir. Uzun Achmet'in mektubu günümüzde hálá Savaş Arşivi'nde muhafaza edilmektedir. Mektubu yazan kişi Mahmud adlı bir asker olsa da bu kişinin bahsi geçen Uzun Achmet ile aynı kişi olduğu varsayılıyor. Mektup Belgrad'daki bir topçu komutanına yollandığına göre, Uzun Achmet'in de topçu kumandanlığından olma ihtimali bulunmaktadır. Mektubun, sorgu tutanakları ile aynı yerde muhafaza edilmesi Uzun Achmet ile Mahmud’un aynı kişi olma olasılığını pekiştirmektedir. Kısa Achmet'in vaftizi hakkında kilise kayıt defterinde, hastalığı nedeniyle St. Peter Kilisesi yerine hapishanede vaftiz olmuştur diye not düşülmüştür. Vaftiz 2 Temmuz 1684'de gerçekleşir. Kısa Achmet'in yeni adı bundan böyle Franz Adam Präntl olarak kayıtlara geçer. Kısa Achmet vaftizden sonra büyük ihtimalle Münih'ten ayrılmıştır. En azından kayıtlarda kendisine dair bilgilere rastlanmamaktadır. Uzun Achmet'in vaftizi de birkaç gün sonra Konrad Kirchmayr tarafından gerçekleştirilir. Onun vaftizi de güçsüz düşmesi nedeniyle St. Peter Kilisesi yerine hapishanede yapılır. Ancak Uzun Achmet Türk kimliğini tamamıyla yitirmez. En azından vaftiz defterine adı Anton Achmet olarak yazılır. Böylelikle vaftiz ile birlikte Ahmed adı soyadına dönüşür. Latince yazılmış olan vaftiz kaydı, Anton Achmet'in bir yıl öncesinde Viyana'da esir düştüğünden ve sonrasında Münih'e getirildiğinden bahseder. Dini eğitim alarak Katolik olduğunu, vaftiz esnasında Türkçe bilen Macar bir Cizvitin tercüman olduğu not düşülür. Ayrıca Elektör II. Maximilian Emanuel'in bir zamanlar Müslüman olan bu kişinin vaftiz ebeveynliğini üstlendiğini, ancak Elektörün kendisini temsilen başka birini yolladığı belirtilir. Anton Achmet'in vaftizine çok sayıda soylunun ve önemli pozisyonda bulunan insanın katıldığı törende Türk inancından kurtulması ve arınması gerekiyordu. Bunun için de birkaç kez Türk inancını inkâr etmesi isteniyordu. Anton Achmet vaftiz ile birlikte esaretten de kurtularak özgürlüğüne kavuştu. Bu nedenle de artık yabancı kabul edilmiyor, kilisenin ve şehrin mensubu olarak görülüyordu. O böylelikle muhtemelen Münih'te kayıtlara geçen ilk Türk'tü. Böylece din değiştirme; özgürlüğün, toplumun bir ferdi olmanın ve entegrasyonun da ön koşulu olarak kabul edilebilir. Vaftiz ile birlikte din değiştirme olgusu aynı zamanda hayatta kalma çabasını yansıtmaktadır. Osmanlı savaş esirlerinin birçoğu fabrikalarda çalışırken ölmekte, çok azı ise esir değişimi sonucu ülkelerine geri dönebilme fırsatını yakalayabilmekteydi. Anton Achmet'in Hristiyanlığa geçmesi, yaşama mücadelesinin bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Çünkü o zamanlar Bavyera, getirilen esirler bakımından nam salmış bir yerdir. Her iki Achmetin de hayatı bundan sonraki aşamada hızla değişmeye başladı; ikisi de serbest bırakılınca esaretleriyle birlikte isim ve geçmişlerini de geride bıraktılar. Araştırmacı Markus Krischer, Anton Achmetin toplum içerisinde yükseldiğine, kariyer sahibi olduğuna ve önemli bir göreve geldiğine işaret eder. Aynı zamanda Elektör II. Maximilian’ın da Anton Achmet'i kendi hizmetine alarak ödüllendirdiğini vurgular. Ancak unutulmamalıdır ki, bahsi geçen olayların tümü istem dışı esaret olayı nedeniyle şekillenir. Anton Achmet'in yaşamını şekillendiren başlıca olay, yaşama isteği ve mücadelesidir. 12 Ocak 1688'de Anton Achmet, St. Peter Kilisesi'nde Kunigunde Ertman ile evlenir. Nikahı kıyan rahip Konrad Kirchmayr'dır. Kirchmayr 4 yıl önce hapishanede Anton Achmet'i vaftiz eden kişidir. Nikáhtan birkaç gün önce, 1 Ocak 1688 tarihi itibariyle “bir zamanlar Türk, ama artık Hristiyan”olan Anton Achmet saray ahırında çalışmaya başlar. Nikâhtan önce bu işe başlaması tesadüf değildir. Evlilikten dolayı sabit bir gelire ihtiyaç duyması nedeniyle, büyük olasılıkla bu görevi kendisine vaftiz babası olan Elektör vermiştir. Bu iş sayesinde yılda 76 Gulden para kazanır. Anton'un adı muhasebe (maaş) defterinde “Anthoni Machomet” olarak geçer. Bunun sebebi büyük bir olasılıkla artık Almanca öğrenmiş olan Anton'un kendisine sorulduğunda ismini bu şekilde telaffuz etmesinden kaynaklanır. 1691 yılında Anton Achmet baba olur. Andreas Achmet adını verdikleri erkek çocuğun vaftizi 2 Ocak 1691'de Zu Unserer Lieben Frau Kilisesi'nde gerçekleşir. Vaftiz kaydında çocuğun babasının tahtırevan taşıyıcısı Antonius Achmet ve annesinin de Maria Cunegundis olduğu ve çocuğun aynı gün sabaha karşı üç buçukta dünyaya geldiği belirtilir. Vaftiz o dönemler, âdet olduğu üzere, doğumdan hemen sonra gerçekleştirilirdi. Zira kimse yeni doğanların hayatta kalıp kalamayacağını bilemezdi. Böylelikle çocuk ölse dahi, en azından ruhu kurtarılmış olurdu. Bebeğin hem vaftiz ebeveynliğini üstlenen, hem de ona ismini veren kişi odabaşı ve saray eczacısı Andreas Heyer'dir. Anton Achmet'in adı St. Peter kayıtlarında 3 kez Vaftizinde, evliliğinde ve ölümünde. 17 Nisan 1727'de 71 yaşında ölen Anton Achmet'in kaydı iki gün sonra, yani 19 Nisan 1727'de bir din görevlisi tarafından tutulur. Kayıtta Achmet'in hapishane yakınlarında yaşadığı belirtilir. Achmet, Münih mezarlığına defnedilir. Anton Achmet'in soyundan gelenler 2 nesil boyunca takip edilebilmektedir. Achmet ailesine dair son kayıt 20 Ocak 1792 yılında düşülür ve bu kayıt Achmet'in torunuyla alakalıdır.
·
482 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.