Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İlk Öpücüğün Tarihi
Zaman ilginç bir şekilde yüksekliğe bağlı olarak değişirmiş. Deniz kenarında yaşayan kimse dağ köyünde yaşayana kıyasla daha dinç olurmuş mesela. Çünkü deniz kıyısındaki zaman tepedekinden daha yavaş akarmış. Dünyanın merkezine yakınlıkla ilgili bu formül. Dibe ne kadar yakın, zaman o denli tembel. Bundan ötürüdür ki utancımdan yerin dibine girdiğim şu anda zaman geçmek bilmiyor. Az önce duyduğum cümle karşısında boğazımın omuzlarıma bağlandığı iki yakasından çeneme, oradan yanaklarıma, sonrasında kulaklarıma ve en sonunda tüm yüzüme doğru yayılan hararetin değdiği yeri yakıp kızarttığını hissediyorum. Biliyorum ki bu kızarıklık dışarıdan bakan herkesin görebileceği tarifsiz izler bırakıyor. Bu izler ki kimisine gülünç kimisine zul geliyor diye düşünüyorum. Fakat hakikatte bu hudayinabit izler benim için geçmeyecek birer kesikmişçesine acı dolu. - Kız bekliyor Hakan. Bir şey diyecek misin? - Neyi bekliyor? - Duymadın mı sen beni? Öpüşüp vedalaşmak istiyor seninle. Duymuştum. İnanamamıştım sadece. Bir kız var. Nerede? Kapıda. O kız bekliyor. Kimi? Beni. Neden beni kapıda bekliyor? Hayır buna cevap veremeyeceğim. Demek ki izlerim, kesiklerim, kızarıklıklarım haklıymış. Acım hakmış bende. Neden? Neden böyle bir duruma düştüm? Nasıl oldu da bir dakikadan bile az bir zaman önce keyfiyetin tadında olan ben bu mütereddit çukura düştüm? Hayır, düşmedim ben, itildim. Kendini kandır sen Hakan. İtileceğin yere kadar başından tütüp sürüklemedi ya kimse seni. Sen kendi ayaklarınla gittin o dibi yılanlı yamaca. Sen baktın, sen konuştun, sen güldün. Düşmemek için kanatlarını çırpmanın seni tutabilme ihtimalinin hesabını yap bakalım şimdi. Sen gittin oraya. Sen. Sahi insan sorar. O yola neden gittin? Avareliğimden değil ya bir şey beni o yola gitmem adına sebep oldu. Gün içerisindeki aksilikleri aynı günün sabahında görülen kara kediye bağlayan biri hiç olmadım. Diğer yandan, yine ben, kuru bir yaprağın rüzgâr vesilesiyle ayağımın altına gelmesinde bir kuşun gaga darbelerini görebilirim. Dünya nedenler dünyası, dünyamız irade dünyası. Bir alem diğerinden gayrı değil ama diğeriyle aynı da değil. Bir alem senden bağımsızken diğeri bizzat sen. Nasıl yaşamalı sorusu işte bu iki çapaya da sıkı sıkıya bağlı. - Hakan daldın yine. Geliyor musun? Az önce ölüm fermanımı ilan eden ses kendini hatırlattı. Ne yapacaktım? Birkaç saat konuştuk diye kırk yıllık arkadaşmışçasına kaynaşmış mı sayılıyoruz? Hadi kaynaştık diyelim, bu, işi büyütüp şölene vardıracak kesiflikte olamaz ya. Utanmak var hem. Bir kızın onca insanın içindeki yabancı bir erkeğe böylesine bir havadisi duyurması akla sığmaz, sığmamalı. Utanmazlık mı cüretkarlık mı yoksa ikisinden farklı başka bir şey mi? Kızdım, hem de çok. Kendime çok kızdım. Nasıl izansız hislere büründüm birden, nasıl hudutsuz düşüncelere gark oldum. Yazık bana. Yazık zira en akıl almaz, şaşırtıcı, sinir bozucu ama buna rağmen samimiyet reyhalayan sorular günahsız çocuklardan teşekkül eder unuttum. Masumiyetin timsali hep onlar. Bu kızda işte o çocukluk var. Gördüm. Bu yüzden lüzumsuz öfkeni, nefsini dizginle Hakan. Acele etme. Kendine bak sen, ötekine değil. Batırılacaksa çuvaldız, elini altına koy. Bilinçli bir öksürükle anladım ki cevabını bekleyen sadece soru değildi; soruyu taşıyan elçi de ayakta bekliyordu. Sahi ne kadar süredir orada? Belki beş, belki on saniye. Düştüğüm çukura etrafımı da çekiyordum. Çetin olan konu ne yapacağım durumuydu. Bilmiyorum ve hemen itiraf etmeliyim ki bunda gizli bir yalan mevcut. İçerimdeki en kudretli, en mühtez, en hummalı hücrelerimle bu yalanın farkındayım. Daha fazla düşünmeden ayağa kalkıyor ve bana müebbet yaşatan soruya karşılık veriyorum; - Geliyorum. Oturduğum kanepeden kalktım ve omuzlarımı dikleştirip ucunda giriş kapısının bulunduğu hole doğru yürümeye başladım. Odada kaç kişi olduğu umurumda değil. Çehremdeki kızarıklara bakan gözlerden hangi manalar fışkırıyor umurumda değil. Adımlarımla yeri mi titretiyorum yoksa yer mi bacaklarımı titretiyor umurumda değil. Tüm bu umarsızlığıma başımı iki yana sallayıp cevap veriyorum. Bir sebeple bir yamaca doğru ilerliyorum. Her adımımda, geçmiş denilen yokta yaşanmış karelerle, gelecek denen yokta yaşanacak muhtemel sahneleri bir arada görüyorum. Yürüdükçe deniz seviyesinden tepeye doğru çıkıyorum. Gözleriyle gözlerim buluştuğunda kapıya geldiğimin idrakine vardım. Artık ne umarsızlık ne helecan var bende. Yıllar süren gurbetten yurduma dönmüş de tüm yüklerimi doldurduğum bavulumu kenara koymuş gibiyim. Söz ilk kimin ağzında zuhur edecek diye bekliyoruz. Başladı; - Heyecandan ne diyeceğimi bilemedim. Kusura bakma lütfen. Umarım ağzımdan sehven çıkan sözü direkt olarak söylemediler sana. Gerçi duydum sanki ama. Biliyordum; - Vedalaşmak istemişsin sadece. Güldü; - Evet. Biliyorsun, içeride konusu geçti. Eğitim için Belçika’ya gideceğim. Ailem de benimle olacak. Her şey yolunda giderse üç sene kadar orada kalacağız. Belki senede birkaç defa gelirim. Düşündüm ki... Böldüm; - Geldiğinde görüşebiliriz. İsterim. Beklerim. Şakıdı; - Sen sevilmeye layık birisin Hakan. Cüret ettim; - Peki ya sevmeye layık mıyım Hâle? Durduk öylece. Bakışlarımı kaçırmadım. O da iştirak etti. Bu düello değil muhabbetti. Damarlarımızda akan bir şey varsa kan değil sevinçti. - Allahaısmarladık. - Allah’a emanet. Gitti… Gitti ve giderken tek bir anda birikip ezeli muhabbetinin hediye ettiği veda busesinin kızarıklığını yanağımda bıraktı. Gitti ve ben, dibi gülistan olan yamaçtan kendimi atıp akmayacak zamanın göbeğinde tüm gençliğimle beklemeye başladım.
··
3.632 görüntüleme
Sümeyra Özat okurunun profil resmi
Öncelikle utançtan yerin dibine girdiğimizde zamanın neden bu kadar yavaş ilerlediğini fiziki dayanaklarla açıklayarak bu konuya bir netlik kazandırdığınız için minnettarız Erhan Bey. Önemli bir vurguydu. :) Öykünüzde söylediğiniz gibi eksik bir şeyler var mı bilemem zira herkesin tam'ı kendine. Ama öykünüze dair benim en çok dikkatimi çeken ve onu pek çok öyküden ayıran bir nokta var: Muhafazakâr oluşu.. Öykünüzden farklı açılardan istifade ettim. Mesela birkaç antika sözcük öğrenerek fazlasıyla alâkadar olduğum lügat bilgimi besledim. Vesile olduğunuz için teşekkür ederim. Emeğinize sağlık. Yazma istidadınızın, yüksek yerlerdeki zaman misali hızla ilerlemesi duasıyla..
erhan okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim çokça. Hem yorumunuza hem duanıza.
erhan okurunun profil resmi
Acaba çıkar mı yollarım düze Yoksa yokuşlar mı öldürür beni Bir gün kavuşursam belki gündüze Talih bir defacık güldürür beni Acaba çıkar mı yollarım düze Sonsuzluğa, mutluluğa, denize
Nurullah Genç
Nurullah Genç
erhan okurunun profil resmi
Öyküde tanımlayamadığım bir şey eksik yahut yanlış. Her halükarda başlığım hoş. Ona laf ettirmem.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.