Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

123 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Aynılık ve Nostalji
“Niçin? Sanki o günler şimdiki kadar güzel miydi? Acaba o günler de bugünküler kadar durgun değil miydi? Her gün, her saat aynı hocayı görmez miydik? Senelerce aynı mektebin eşiğini aşındırmamış mı idik? Aynı mahalle imamının sesini, minareden, aynı saatlerde duymaz mıydık?” (
Bütün Eserleri
Bütün Eserleri
, s.122) İnsan hatırlayan ve hayal eden, planlayan bir canlı; başka bir deyişle “an”da değil, geçmiş ve gelecek tarafından çekiştirilen bir anda yaşar. “An” bizde hep bir eksiklik hissi uyandırır, yemeği yemişizdir ama tatlı yoktur, hedeflediğimiz bir işe girmişizdir ama yeterince tatil yapma fırsatımız yoktur veya hayatımızda çoğu şey yolundadır ama aşk yoktur… İnsan bu eksiklik hissini ya geçmişten ya da gelecekten koparıp “an”a dahil edeceği parçalarla giderir. Parçaların geçmişten alınmasına “nostalji” deriz. Örneğin: “Arkadaşım: - Hatırlar mısın? derdi. İptidai mektebimiz Kirazlı Mescit’ti. Bir gün Şeker Hoca derste idi. Bizim Şükrü, minareye sabahleyin kimse görmeden çıkmış, paldır küldür iki teneke devirmişti. Hoca ile beraber sokağa nasıl fırladığımızı hatırlamaz mısın? - Hatırlamaz olur muyum? Hatırlamaz olur muyum? - Şeker Hoca mektebin karşısına dikilmiş, biz arkasında ... O bir şeyler mırıldanır, sureler okurken birden Şükrü, mektep kapısında, elinde tenekeler gözüküvermişti. -Ya! Ya! Ama iyi adamdı!.. Şükrü'ye ceza bile vermemişti. Saçlarını çeker gibi okşamış, "Yaramaz," demişti, "bir daha yapma emi! Bizi korkuttun." Bu sözlere ikimizin de gözü yaşarırdı.” ( s.122) Sait Faik’in Sarnıç hikayesinin kahramanı nostalji içinde mahpus kalmıştır. Bir işe girmiş, evlenmiş ve her günü bir öncekinin “aynı”sıdır: “Birdenbire her şeyin bir saniyede duruverdiğini görmüştük.” (s.121) Halbuki liseden mezun olup aynılığın çerçevesini kırıp geçeceklerine ne de inanmışlardı ve bu nedenle ne mutlulardı! Lise gerçekten insanın hayatında çok müstesna yeri olan bir dönemdir. Çocukluktan ergenliğe sert bir geçiş yaşanır, geçmişle bağın kopması istenir “artık çocuk değilim!” isyanı bir ergenin birçok hareketinde görülebilir. Ancak ergen bunu sağlasa da yine memnun olmaz, o, hemen bir sonraki döneme geçmek ister. Bunun altında “an”dan kaçış vardır, hep yeni ufuklara yelken açmak arzusuyla dolar. Dersler sıkıcıdır, ama özellikle aynı dersi arka arkaya dört beş saat görmek daha sıkıcıdır; sevgilin olması güzeldir, ama aynı kişiyle aylarca beraber olmak sıkıcıdır… Neyse ki önünde her günün yeni bir macera getireceği bir hayat vardır. “Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk.” (s.121) Varılan göl aslında büyük bir şevkle kendisine koşulan hayatın ta kendisidir, içinde macera yoktur, durgunluk vardır; aslında durgunluğu arzular insan, özellikle yaşı ilerledikçe, eğer istemezse, etrafını saran aynılık, onu yavaş yavaş ikna eder. Bundan sonrası her gün aynı güzergahtan işe gitmek, aynı saatte yemek yemek, aynı saatte uyumaktır; öyle ki işten dönüşte birkaç gün üst üste aynı marketten bir şeyler alsa ertesi gün bir şeye ihtiyacı olmasa bile aynı vakitte o markete girmeyi ister, en azından önünden geçerken bir an durur, sonra devam eder. Aynılık içinde yaşayan insan bazen yüzünü serinleten bir sabah yeliyle bazen ise fırından yeni çıkmış ekmeğin kokusuyla silkinir, kanı kaynar, sebebi meçhul bir tebessüm o kanı alıp yüzüne getirir. Haftanın son dersi olan beden eğitiminde yaptığımız ve her zaman son derece çekişmeli geçen maçlardan birinde frikiğin başına geçip Eren’den frikiği kullanmayı rica etmem ve akabinde Eren’i, ondan da çok beni bile şaşırtan bir vuruşla gol atmam aklıma gelir. Nostajilerden sonra “an”a dönmek insana yabancılık duygusu verir. Sarnıç’ın kahramanı, “Bu şimdi bazan evinin önünden geçtikçe uğradığım kocaman memeli bir hakim karısı olan kadın, benim uzun ve kardan bacaklı ablam mıdır?” (s.123) diyerek bu duyguyu gayet iyi yansıtır okura. Devamında daha derin bir sorgulama ile kim ve ne olduğunu, kim sevdiğini düşünür. Çevresine daha dikkatli bakar, dünyanın herkese yetecek kapasitesi varken neden aç, sefil, mutsuz insanların bu kadar çok olduğunu kafa yorar. Bu kısa süreli aydınlanma karısının kendisini terk etmesiyle son bulur ve kahramanımız geleceğe dair umudunu yitirip “an”ın aynılığından kurtulmak için bu sefer bile isteye nostaljiye mahpus olur. “Şimdi uzun boylu, ipince bir İstanbul kızını boş bir odadan, yağan kara bakarak, hatırlıyor, kimseye anlatamayacağım, gizli, egoist bir hayatı yeniden yaşayarak sac sobaya bir iki odun daha atıyor, kurumuş hatıralar sarnıcına gizli, bilinmez bir membadan akan şarıl şarıl su sesleri duyuyorum. Bu son hatıralarla sonuna kadar idareye çalışıyorum.” (s.125) Keyifli okumalar..
Sarnıç
SarnıçSait Faik Abasıyanık · İş Bankası Kültür Yayınları · 20133,316 okunma
··
1.812 görüntüleme
Sibel okurunun profil resmi
İncelemeni iki kez okudum Kaan, düşüncelerine sağlık. Ben de tam manası ile çocukken sağlıklı olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü bir çocuk geçmişi ve geleceği düşünmeden sadece anı yaşar. Yaş aldıkça hem gelecek kaygısı hem de geçmiş bizimledir. Eskiden, yaşlı yaşlı insanların nostaljiye takıntılı olduğunu sanırdım ama artık çoğumuz öyleyiz. Senin de söylediğin gibi ihtiyacımıza göre geçmişten parçalar alıp anı'mıza ekliyoruz. Bazen o boşluğu tamamlamak için, bazen özlediğimiz için, bazen anın boğuntusundan kurtulmak için, bir tutamak için... Tekrardan eline sağlık.
Kaan okurunun profil resmi
Evet, bu yüzden insan kayıp cenneti, yani çocukluğu hep özler, ldealleştirir. Teşekkür ederim, beğenmene sevindim Sibel :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.