Logaritmacının azme, iradeye, emeğe, hesaba dair söylediği geometrik hikmetleri dinlerken, artık göğsümün, görünmez kesme kaya yığınları altında ezildiğini duyuyordum. Doğru dürüst eğitim bile görmemiş yalınayak, başıkabak bir uşak yamağının ip ameleliğinden ustabaşılığa, ustabaşılıktan fabrikatörlüğe, fabrikatörlükten müteahhitliğe, müteahhitlikten arabayla milyonerliğe yürüdüğünü görmek bilmem neden, bana acı geliyordu. Kıskanıyor muydum? Evet, kıskanıyor muydum? Ama neden? Amerika'nın en ünlü, en büyük iktisat kralları da on parasız işe başlamamışlar mıydı? Muhakemem, mantığım üzüntümü düzeltemiyordu. Uzandığı ciğerin karşısında "pis!" diye yalanan sıska bir kedi kadar zavallıydım. Kendimi tutamadım. Sanki bu zenginliğe, bu emeğe hiç önem vermiyormuşum gibi, aşağılayarak yüzümü ekşittim.