Gönderi

Ben rahmet peygamberiyim , ben harp peygamberiyim .
Allah Resulü , kâfirlere büyük şiddet ve mehabet gösteriyor ve onların gözüne korkunç görünüyordu . Bu nedenle onun ahlâkı , her noktayı kuşatıcı olarak ' azim ' diye ifadelendirildi . " Onun bütün hasletlerinin ekmel ve azim olduğunu belirttikten sonra , askerî dehasının da aynı sıfatlarla nitelenmesinin anlamı kendiliğinden ortaya çıkar . Allah Resulü , askerlik tahsil etmemiştir , ancak dünyanın gelmiş geçmiş en büyük komutanıdır . Onun Medine'ye hicretinden itibaren on yıl boyunca yaptığı savaşlardaki kaybın bilançosu şöyle özetlenebilir : " Hz . Peygamber ( sav ) vefat ettiğinde İslâm , bir buçuk milyon kilometrekare den fazla bir sahaya yayılmış bulunuyordu . Rusya hariç , Avrupa büyüklüğünde ve o sırada , üzerinde milyonlarca insan yaşayan bu arazi , muharebelerde , hasım ordu da maktul düşen , sadece 150 insana mukabil fethedilmiş bulunuyordu . On senelik bu müddet içinde Müslüman ların insan kaybı ise vasati olarak , ayda yalnız bir şehittir [ demek 120 kişi civarında ] . İnsan kanına verilen bu değerin insanlık tarihinde bir eşine daha rastlanamaz . ( ... ) Biz , onun harplerinde bizzat kendisi tarafından söy lenmiş olan şu sözün canlı bir ifadesini bulabilmekteyiz : "Ben rahmet peygamberiyim , ben harp peygamberiyim . " Allah Resulü'nün bunca savaşa rağmen böylesine az kan dökmesinin sebebinin nesnel ölçütlerle belirlenmesi gerekiyor . Her ne kadar , durumu onun peygamberliğine ve sonuçta mucizesine dayandırarak bir izah tarzı geliştirmek mümkün görünse de , savaş yönetiminde gösterdiği basiretin bütün insanlığa örnek teşkil edecek tarzda ortaya çıkartılmasındaki yarar takdir edilmelidir . Bu açıdan bakıldığında , İslâm'ın , ancak kaçınılmaz durumlarda savaşı emrettiğini görüyoruz . İslâm'ın asal niteliği insanları hakka davet noktasında temerküz ediyor . Savaş , ancak Hakk'a davetin engellendiği noktada kaçınılmaz sayılıyor . Bu itibarla Allah Resulü ( sav ) savaşmaktan bütün risaleti boyunca kaçınmıştır . Hiçbir zaman savaşın başlatıcısı o olmamıştır . Buna rağmen savaş tekniğini kendisine saldıranlardan daha iyi bildiği de kesindir . O , savaşı " sevilmeyen bir zaruret olarak " değerlendiriyordu ve onun savaşları savunma savaşı olarak tezahür ediyordu . Kaldı ki , Allah Resulü , insanlığın o tarihe kadar gör mediği ölçüde adalete ve hakkaniyete dayanan görkem li bir uluslararası savaş ve barış hukuku kurmuştur . İslâm'ın kurduğu bu hukuk günümüz için de geçerlidir ve insanlığın ulaşmak için can attığı hükümlerle donatılmıştır . Bu bağlamda Müslümanların yönetiminde yaşayan ulusların , kendilerine tanınan din ve vicdan özgürlüğü karşısında , gönüllü olarak kitleler hâlinde İslâm'ı tercih etmesi de incelenmeye değer bir konudur . 18,19
Sayfa 18 - 19Kitabı okudu
·
68 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.