Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

256 syf.
·
Puan vermedi
İçimizdeki Şeytan Kitap İncelemesi ve Alıntılar
Genelde Sabahattin Ali denilince akla ilk ”Kürk Mantolu Madonna” gelir ama benim için ilk sırada İçimizdeki Şeytan var. Başından sonuna kadar içine çeken, bağlayıcı ve sürükleyici bir tadı bulunmaktadır. Eserde Sabahattin Ali toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın "kapana kısılmışlığını" etkileyici bir biçimde anlatıyor.. Eserde kişilerin iç konuşmaları ve kendileri ile hesaplaşmaları yaygın olarak kullanılmış, bu yolla duygu ve hisler çok başarılı bir şekilde anlatılmıştır. Ömer'in sürekli kendini sorgulaması, olaylara çözüm üretmek istemesi ve başarısız olması göze çarpan hususlardandır. Ömer bu sıkıntıları içindeki şeytandan kaynaklandığına kanaat getiriyor. Okuduğumuz kitaplar, birikimlerimiz, makamlarımız bunları kendi çıkarlarımız adına başkalarına pazarlamak için değildir. Bunlar yalnızca insanın deneyimini artıran onun karakterini besleyen, onu daha duyarlı kılması gereken ve ruhunu incelten eylemlerdir. Kitabın yazarı Sabahattin Ali edebî kişiliğini toplumcu gerçekçi bir düzleme oturtarak yaşamındaki deneyimlerini okuyucusuna yansıtan ve kendisinden sonraki Türk edebiyatını etkileyen bir figür hâline gelmiş; romanlarında uzun tasvirlerle ele aldığı aşk temasını, zaman zaman siyasi tartışmalarına gönderme yapan anlatılarla zaman zaman da toplumsal aksaklıklara yönelttiği eleştirilerle desteklemiştir. Sabahattin Ali dönemin aydınlarını karakterler üzerinden eleştirmektedir. Zıt görüşlere sahip olan ve hayatları boyunca ciddi bir çekişme içinde yer alan Nihal Atsız ve Sabahattin Ali arasındaki ilişkiyi anlamak, İçimizdeki Şeytan'ı da daha iyi anlamayı sağlayabilir. Ömer karakteri iş yapmaktan hoşlanmayan bir baltaya sap olamamış bir karakterdir. Arkadaşı Nihat’ında dünya görüşü şu cümlelerle özetlenebilir “Aklı başında adamlarla hiçbir iş görülmez. Bize, itirazsız inanacak ve düşünmeden harekete geçecek insanlar lazım! Bu gençleri romantik bir takım emellerle bağlamak, onlara kabadayıca sergüzeştlerin hasretini duyurmak ve bugünkü hudutları dar gösterip büyük arzularla beslemek ve böylece hepsini avucumun içine almak daha kolay ve daha muvafık...'’ s188 Dönemin koşullarını ve Sabahattin Ali’nin romana eklediği bazı cümleleri ve yazarın çevresini düşünmek, romanda muğlak bırakılan bu görüşlerin daha iyi analiz edilmesini sağlayabilir. Sabahattin Ali’nin, romanda bu görüşleri olumsuz bir şekilde değerlendirdiği rahatlıkla söylenebilir. Ömer’in Nihat’ın fikirlerine her zaman gülüp geçmesi s. 147, Bedri’nin güce ve hakimiyete bu kadar tapmayı karakterlerin kendi kişisel zaaflarına bağlaması s. 201 ve daha sonra onların yabancı ülkeler tarafından kandırılmış, tek hedefleri para ve konum peşinde koşmak olan gençler olduğunu açıklaması 3 s. 239 - 240 hep bu durumun yansımaları olarak karşımıza çıkar. Yüz doksanıncı sayfada, Ömer’in Nihat’ın çevresindeki isimsiz karakterlerden birine verdiği tavsiyeler, bu görüşü biraz daha somut bir zemine oturtmayı mümkün kılar. Hukuk okumakta olan ve Nihat ile gazeteler, dergiler çıkaran bu genç, Ömer’e göre yalnızca gönül eğlendirmektedir: “Yarın öbür gün müddeiumumi muavini olunca İran ile, Turan ile uğraşmaya vaktin kalmaz…” s. 190 Neredeyse satır arasında sunulan bu cümledeki Turan sözcüğü, romanda eleştirilen düşüncelerin hangileri olduğunu anlamamızı sağlayan somut bir veri olarak değerlendirilebilir. Atsız, Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan eserine karşılık olarak 1940 yılında on altı sayfalık İçimizdeki Şeytanlar adından bir broşür hazırlar. Atsız'a göre Sabahattin Ali, bu romanı ile milliyetperverliği kötülemeye ve Türkçüleri fena göstermeye yeltenmiştir. Broşürün 1 ve 3. sayfaları arasında kitabın özeti yer almaktadır. Atsız, kitabın özetine yer verirken yer yer Sabahattin Ali'nin yazarlığını küçümsemiştir. Atsız, broşürde ayrıca Sabahattin Ali'nin Rum kökenli olduğunu ileri sürer. ALINTILARIM 1-"İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı." 2-Bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. 3-"Herkes ne diyecek? Bu ana kadar herkesten ne gördüm ki... Bana en yakın olanlar dahil olmak üzere, bu herkes dedikleri şey beni üzmekten, hayatımı manasız bir hale sokmaktan başka ne yaptı?" 4-"Ne diye benim ruhumun ahengini bozdun?" 5-" Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz." 6-"İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir." 7-''Yüksek insan dışına değil, içine kıymet verendir.. '' 8-Hayat dediğin başka nedir zaten? 9-"Dünyada en korkunç şey, ümidini kaybetmektir.." 10-"Fakat içimde kendimden bile sakladığım bir umut vardı." 11-Unuttum diyemem fakat üzerimde bir tesiri kalmamış. 12-Bugün canım insan yüzü görmek istemiyor. 13-Acaba şuanda o ne düşünüyor? Herhalde beni değil... Niçin?.. Onun kafasında bir müddet yaşamak için neleri feda etmem ki?.. 14- 'Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi..' 15-"Etrafımız o kadar çirkefle dolu ki, temiz kalmak için bir tek çare kendi dünyamıza çekilmek ve muhitle, hiç olmazsa manen, alakamızı kesmektir." 16-Ne o? Siz de mi dünyaya aldırış etmeye başladınız? 17-Yepyeni ve daha manalı bir hayata başlamak istiyorum... İçimdeki bu melun şeytanı boğacağım!" dedi. 18-Kim bilir... Belki uzak bir günde, büsbütün başka insanlar olarak, tekrar karşılaşır ve belki gülüşerek birbirimize ellerimizi uzatırız... 19-Niçin uyandım?.. Niçin bana kendimi unutturan uykum sürüp gitmedi? 20-İçimizde can kırıkları var. Nefret var, yalanlar var... Bir yanımız bizi çoktan terk etmiş, kaçıyor... Melankoli ve hüsran var... Keşke bazı geceler hiç sabah olmasa. 21-İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var... 22-İçimde biriken hislerin birdenbire patlayarak beni zerreler halinde dağıtacağından korkuyorum. 23-İnsanlar hadiseleri basitleştirmeye, bayağılaştırmaya ne kadar meraklı... Bütün hayallerimi bir aptalca laf berbat ediyor... 24-Kullanmadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? 25-Senede kaç defa kütüphaneye gideriz? Üç beş cadde ile bir o kadar kahveden başka ne biliriz? Fikir hayatı, fikir hayatı diyoruz...En kabadayımız bile gevezelikten başka ne konuşuyor? 26-Böyle dümdüz bir beynim olacağına hiç olmamasını tercih ederdim. 27-"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum." 28-Belki de yeni başlangıç yapmanın vaktidir, yeni bir başlangıç için her şeyi yıkmanın vakti. 29-İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile... Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. 30-"Hayat beni sıkıyor..." dedi. "Her şey beni sıkıyor. Mektep, profesörler, dersler, arkadaşlar... Hele kızlar... Hepsi beni sıkıyor... Hem de kusturacak kadar..." 31-Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi, kafamızı bir çok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükûnetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı Allah yaptılar? Onlar tabiatta saklı duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. Halbuki bizim bunu yapmamıza imkan yok. Minimini kafalarımız ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor... Söyle, hangi ilim, hangi şiir, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir? Buna rağmen burnumuzu kaldırmadan bozuk kaldırımlarda yürüyüp gitmekte devam ediyoruz. Dünyadaki insanların acaba kaç binde biri şu anda başına aya çevirmiştir? Halbuki her şeyi, herkesi görüyor ve gafletimizin üstünde o tatlı, o iyi tebessümü serpiyor. Dikkatle baksam onun parlak çehresi üzerinde birçok şeyler göreceğimi zannediyorum. 32-Mesela herhangi bir gün müthiş bir iç sıkıntısı seni boğar. Hayat sana karanlık, manasız gelir. İnsan, biraz evvel senin zırvaladığın gibi felsefeler yapmaya başlar. Hatta yavaş yavaş onu da yapamaz ve canı ağzını açmayı bile istemez. Hiçbir insanın, hiçbir eğlencenin seni canlandıramayacağını sanırsın. Hava sıkıcı ve manasızdır. Ya fazla sıcak, ya fazla soğuk, ya fazla yağmurludur. Gelip geçenler suratına salak salak bakarlar ve on para etmez işlerin peşinde, bir tutam otun arkasından koşan keçiler gibi dilleri bir karış dışarı fırlayarak dolaşırlar. Aklını başına derleyip bu pis ruh haletini tahlil etmek istersin. İnsan ruhunun çözülmez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir. Kitaplarda okuduğun depresyon kelimesine bir cankurtaran simidi gibi sarılırsın. Çünkü nedense hepimizde, maddi olsun, manevi olsun, bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır, bunu yapamazsak büsbütün çılgına döneriz. 33-“Hayat beni sıkıyor...” dedi. “Her şey beni sıkıyor. Mektep, profesörler, dersler, arkadaşlar... Hele kızlar... Hepsi beni sıkıyor... Hem de kusturacak kadar...”Bir müddet durdu. Eliyle gözlüğünü oynattı ve devam etti: “Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey bana cazip görünmüyor. Günden güne miskinleştiğimi hissediyorum ve bundan memnunum. Belki bir müddet sonra can sıkıntısı bile hissedemeyecek kadar büyük bir gevşekliğe düşeceğim. İnsan bir şey yapmalı, öyle bir şey ki... Yoksa hiçbir şey yapmamalı. Düşünüyorum: Elimizden ne yapmak gelir? Hiç!.. Milyonlarca senelik dünyada en eski şey yirmi bin yaşında... Bu bile biraz palavralı bir rakam. Geçen gün bizim felsefe hocasıyla konuşuyordum. Lafı gayet ciddi tarafından açtım ve ‘hikmeti vücudumuzu araştırmaya çalıştım. Dünyaya ne halt etmeye geldiğimiz sualine o da cevap veremedi. Yaratmak zevkinden, hayatın bizatihi bir hikmet olduğu hakikatinden dem vurdu, fakat çürük. Ne yaratacaksın? Yaratmak yoktan var etmektir. En akıllımızın kafası bile bizden evvelkilerin depo ettiği bir sürü bilgi ve tecrübenin ambarı olmaktan ileri geçemez. Yaratmak istediğimiz şey de bu mevcut malları şeklini değiştirerek piyasaya sürmekten ibaret. Bu gülünç iş bir insanı nasıl tatmin eder bilmiyorum. Bize ziyasını beş bin senede gönderen yıldızlar varken, en kabadayısı elli sene sonra kütüphanelerde çürüyecek ve nihayet beş yüz sene sonra adı unutulacak eserler yazarak ebedi olmaya çalışmak, yahut üç bin sene sonra, kolsuz bacaksız, bir müzede teşhir edilsin diye, ömrünü çamur yoğurmak ve mermere kalem savurmakla geçirmek bana pek akıllı işi gibi gelmiyor.”
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki Şeytan
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali
İçimizdeki Şeytan
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019171,1bin okunma
··
2.709 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.