Gönderi

NABİ’NİN PEYGAMBERİMİZE (SAS) NAATI Urfalı Şair Yusuf Nâbî 1678 senesinde bir kafile ile hacc yolculuğuna çıkmıştı. Kafilede paşalar da vardı. Kafile, Hicaz bölgesine girince Peygamber Efendimizi sallallâhu aleyhi ve sellem ziyaret aşkı Nâbî'yi iyice sardı. Öyle ki vücudu bir hoş oldu, uykusu kaçtı, hiç uyuyamadı. Gece yarısı kafile Peygamberimizin sallallâhu aleyhi ve sellem şehri Medine-i Münevvere'ye yaklaştı. Kafilede bulunan Eyüplü Râmi Mehmed Paşa o esnada Mescid-i Nebevi tarafına doğru ayaklarını uzatmış uyuyordu. Rasul-i Kibriya'nın sallallâhu aleyhi ve sellem beldesine girerken gördüğü bu manzara Nâbî'ye hiç de hoş gelmedi. Paşayı uyandıracak bir şekilde bir anda şu meşhur beyitleri söylemeye başladı: "Sakın terk-i edepten kûy-i mahbûb-ı Hüdâdır bu! Nazargah-i ilahîdir, Makam-ı Mustafadır bu. Mürâât-ı edep şartıyla gir Nabî bu dergaha, Metâf-ı kudsiyadır, bûsegâh-ı enbiyadır bu." (Edebi terketmekten sakın ! Zira burası Allahu Teâlâ'nın Habib'inin beldesidir. Burası, Hakk Teâlâ'nın devamlı nazar kıldığı bir yerdir; Muhammed Mustafa'nın makamıdır. Ey Nâbî, bu dergaha edebin şartlarına dikkat ederek gir, sakın edebi hafife alma. Burası, büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü, Peygamberlerin eğilip eşiğini öptüğü bir yerdir.) Beyitleri işiten paşa gözünü açtı, hemen kendine geldi, ikazın sebebini anladı, ayaklarını topladı, doğruldu. Nâbî'ye dönerek: - Ne zaman yazdın bunları ? Senden başka duyan oldu mu onları ? diye sordu. Yusuf Nâbî: - Bunları daha önce herhangi bir yerde söylemiş değilim. Şimdi, sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sesle söylemeye başladım. İkimizden başka bilen yok. Paşa: - Öyleyse bu aramızda kalsın, diye ikaz etti. Nâbî sustu, yola devam ettiler. Kafile, sabah ezanına yakın Rasulullah'ın sallallâhu aleyhi ve sellem mescidine yaklaştı. Bir de baktılar ki mescidin minârelerinden müezzinler, ezandan önce Nâbî'nin: "Sakın terk-i edepden..." beytiyle başlayan nâtını okuyorlar. Nâbî ve paşa hayret ettiler. Mescide girdiler, namazı kıldıktan sonra, hemen müezzinin yanına koştular. Nâbî, heyacanla sordu: - Allah adına, Peygamber aşkına söyle, sen ezandan önce okuduğun o beyitleri kimden, nereden ve nasıl öğrendin ? Müezzin önce cevap vermek istemedi, Nâbî ısrar etti. Bunun üzerine müezzin: - Rasûl-i Kibriya Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem, bu gece bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek: - Ümmetimden Nâbî isimli birisi beni ziyarete geliyor. Bana olan aşkı her şeyin üzerindedir. Kalkın, ezandan önce, onun benim için yazdığı beyitleri okuyarak kendisini karşılayın, mescidime girişini kutlayın, buyurdu. Biz de Efendimizin emirlerini yerine getirdik, dedi. Nâbî, hepten şaşırdı ve heyecanlandı, dayanamayıp ağladı. Göz yaşları içinde müezzine tekrar: - O iki cihanın Efendisi, gerçekten Ümmetimden Nâbî mi dedi, o benim ümmetimdendir mi buyurdu? Müezzin: - Evet, Nâbî dedi, o benim ümmetimdendir buyurdu. Nâbî bu iltifata daha fazla dayanamadı, sevincinden düşüp bayıldı. Bir zaman sonra ayıldığında paşayı ve müezzini yanında ağlarken buldu. RABBİM bu aşkı, sevgiyi, muhabbeti bizlerin kalbine de nakşetsin. Amin!
··
177 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.