Belki kendini yitirdiği için yaşamayı bilmiyordu artık. Bütün bu yabancı topraklarda sürüklenip duran bir gölgeydi. Bütün bu uzun tren yolculukları, yabancı kentlerin caddelerinde, alanlarında dolaşmalar, küçüklü büyüklü kentlerin labirentimsi dar sokaklarını zihninde tutma çabası, hepsi, yitirdiği kenti arayışıydı bu labirentlerde, yapraklarını dökmüş ağaçların sıralandığı tren yollarında, banliyö treni istasyonlarında dolaşıp duracak, varamayacaktı kendi kendine. Bütün bu yollar birbirleriyle birleşerek, birbirine açılarak dolanıp duruyorlar ve hiçbir yere çıkmıyorlardı. Hiçbiri onu imgelerinin kentine götürmüyordu.