“Bir gün bir rahip, tapınakları eşkıyalar
tarafından basılıp birçok arkadaşı öldürüldükten sonra dikildiği meydanda etrafındaki karmaşaya
bakarken niçin yaratıldığını, etrafındaki bu kötülüğün niçin var olduğunu düşünüyormuş. Elinde
kılıcıyla rahibin yanına gelen bir eşkıya onun korkusuz, dingin halini görünce onu hemen öldürmek
yerine ona ne düşündüğünü sormuş. Rahip sakince varoluşu anlamaya çalıştığını söylemiş. Eşkıya,
‘Çok basit. Güçlü olmak için yaşıyoruz, dünya güçsüzlere göre bir yer değil. Güçsüzlük kabul
edilemez, görmüyor musun güçsüzler her zaman ezilir, öldürülürler’ demiş.
Ama rahip aslolanın güç olmadığını biliyormuş. Başını önüne eğip düşünmeye başlamış. Rahibin
sessizliği eşkıyayı kızdırmış. Karşısında sakince duran ve söylediklerine katılmadığı ifadesinden
belli olan turuncular içindeki bu adama bir ders vermek istemiş: ‘Eğer dünya senin inandığın şekilde
yaratılmış olsaydı o zaman kimsenin öldürülmediği, haksızlığın, suçun olmadığı bir yer olması
gerekmez miydi? Bunca ibadetin sonunda korunman gerekmez miydi! Ben 6 yaşındayken tüm ailem
gözlerimin önünde öldürüldü ve beni bir kampa alıp yetiştirdiler, bana güçlü olmayı öğretmiş
olmasalardı ben de şimdi onlar gibi yok olup gitmiştim. Sevgi insanı güçsüzleştiriyor. Tapınağınıza
girdiğimizde bize karşı koyup sizin için değerli olanı korumak yerine önümüzde eğilip kafalarınızı
kesmemizi beklediniz. Çünkü yaratılan herkesi seviyorsunuz Yaradan’dan ötürü. Görmüyor musun,
sevginiz sizi yok ediyor’ demiş.
Rahibin suratında beliren gülümseme eşkıyayı iyice çileden çıkarmış. Eşkıya elindeki kılıcı rahibin
kalbine sokmak için kaldırmış ama rahibin gülümsemesindeki samimiyet o kadar gerçekmiş ki kılıcı
saplamadan önce neye güldüğünü sormuş. Rahip eşkıyaya teşekkür edip, ‘Ancak şimdi anlayabildiğim
için gülümsüyorum’ demiş ve açıklamış: ‘Hep dünyanın, insanın içindeki iyiliği bulması için
tasarlanmış bir bahçe olduğunu düşünürdüm ama bugün olanlar ve sen, bana şunu anlattınız: İyi olmak
aslında sadece bir detaymış. Ne deneyimlemiş olursa olsun, yaşadığı kötülüğe rağmen insanın kendini
iyiye çevirecek gücü olmasındaymış tüm mesele. Güç, birinden üstün gelmek ya da istediğinde birinin
canını almak değil, biri senin canını aldığında bile kötüleşmemek, onun düştüğü tuzağa düşüp
canavara dönüşmemektir. Sana vurana el kaldırmamak, sana vurana el kaldırmaktan çok daha zordur.
Asıl, doğruda durmak güç ister.’ Dinlediği sözlerden bir an etkilenen eşkıya önce kılıcını indirmiş
ama hemen ardından, ‘Hayatını bile koruyamadıktan sonra güçlü olsan ne yazar’ deyip kılıcını rahibin
kalbine saplamış.”