Akşam havanın karardığı ve kamp yerinde müziğin başladığı bir saatti: askerlerin gitarlarıyla flavtaları, yerlilerin hüzünlü kavalları, zenci çavuşların Afrika tamtamları duyuluyordu. Büyük kamp ateşlerinin birinin başında Francisco de Aguirre, o sımsıcak tenor sesiyle nükteli bir şarkı söylüyordu. Günün tek öğünü olan fırınlanmış et, mısır ve külde pişmiş dürüm ekmeğinin nefis kokusu havada dalgalanıyordu.