...analığımla ilgili en önemli anılarımdan bir tanesi şudur, ki bunu ben birkaç kez seminerlerimde anlattım, kitaplarımda, televizyon programında yer verdim, anlattım. İlk geldiği günlerdeydi. Demek ki ben 10,5-11 yaşlarındayım herhalde. Sapan taşı... Hani sapan dedikleri hadise. Biz lastik derdik. Serçe kuşuna da ficik derdik. İneklerin arkalarında gezerlerdi. Ve ficiğe sapan taşı attım, vuramadım. Analığım işte kendi şivesiyle, "Atma yavrum. Vurma" dedi. Ben de, "Sen ne bilirsin Yörük kadını?" gibilerinden, böyle bir direnç göstermek için, "Ne var?" dedim, "Bannak gibi güpgüççük kuş" dedim. O zaman söyledi, "Oğlum" dedi, "canın büyüğü küçüğü olur mu? Allah her birine bir can vermiş. Vurma yavrum". Ve o zaman vurmadım hakikaten.
Demek ki bir yerde kaydolmuş bu. 1984'te bir cumartesi günü, Amerika'da bir konferansta dinleyiciyim. Konuda, "Kızılderili kültüründe ekoloji bilinci" ile ilgiliydi, biri konuşuyordu, kimin konuştuğunu hatırlamıyorum, ama böyle dinlerken, birdenbire güüm diye atom bombası gibi bu patladı: "Canın büyüğü küçüğü olur mu?" Bu ne bilinç ya? Bu ne müthiş bir şey! Bu ne bilgelik! Tüylerim diken diken oldu. Analığım da altı ay önce ölmüştü.