Godard'da, örneğin, izlemekte olduğumuz yapaylığın ve dolaysız olmamanın her anını algılarız. Uzun uzun gösterilen sabit çerçeve, ritmin çılgınca hızlanıp yavaşlaması, aynı sekansın kronolojiden bağımsız biçimde tekrarlanması, gerçeklik etkisindense, "görüntünün bilincini" öne çıkarır.
Eisenstein'ın montajı da temelde benzer bir hedefe ulaşmayı amaçlar; sadece şiirsel sinemada özne, onlarla diğerleri arasındaki fragmanlar arası
ilişkiyi neredeyse matematiksel bir kesinlikle düzenleme gücüne sahip,
aşkın bir hakikatin sahibi olarak görünmez. Görüntüler bakış açılarının
neredeyse patolojik bir dağınıklığında, daha üstün bir fikirle artık yeniden
düzenlenmesi olanaksız olan planların ve perspektiflerin karmaşasında
ilerleyerek kırılır.