Gönderi

95 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Korku. İnsan içine işleyen ve yüzlerde gergin bir ifade oluşturan bir duygu. Bunun sonucunda her şeyi yapabilecek bir düşünce yapısına kapılıyoruz ve gözümüz hiçbir şeyi görmez oluyor. Yaptığımız şeylerin içimizde bir kist gibi büyüyerek bizi zehirlemesine engel olamıyoruz. O an için keşke desek bile çoğu zaman için iş işten geçmiş oluyor. Ama Stefan Zweig'ın kitabı olan “Korku” bu 'iş işten geçmişlik' durumuna farklı bir bakış açısı kazandırmış. Suçluluk, utanç duygusu ve öfkeyle dolup taşan bir kadının can alıcı noktalarını gözler önüne seriyor. Bayan Irene, gizli bir şekilde âşığı ile buluşan, hayatı oldukça güzel geçen, maddi durumu ise gayet yerinde evli ve çocuğu olan bir burjuva hanımefendisidir. Son buluşmasında da büyük bir ihtirasla aşığının yanında bulunan Irene, huzursuzluğun baş göstermesi ve içindeki tedirgin halden dolayı artık evine gitmek istemektedir. Ayrılmak için aşığının yanından ayrılırken bir kadınla çarpışarak özür beyan edip uzaklaşmak ister. Çarpıştığı kadın öfkeli ve kalın bir sesle “şimdi yakaladım sizi” şeklinde bağırarak “elbette nezih bir hanım olacaktı, araba dolusu parayla yetinmeyip zavallı bir kızcağızın âşığına da göz dikmiş bir hanım...” gibi itham dolu sözlerle karşısındaki Irene'yle tartışır. Bu kadın başrolümüzün ardından asla ayrılmayarak ondan her geçen gün şiddetini arttıran meblağlar isteyerek şantaj unsuru olarak kullanır, onun bu burjuvazi yaşamından payına düşmesi gerektiğini düşündüğü paradan faydalanmaktadır. Irene günden güne daha büyük korkular ve tedirginlik hissederek bu kadınla herhangi bir yerde karşılaşmaktan çok büyük korku duyar ve zihninin içerinde kurduğu kurmacaların derinliği karşında daha fazla sarsılmaktadır. Tek istediği şey ise onun bu durumdan kurtulup, âşığı ile bile artık görüşmemeyi göze almak istemesidir. Bu durumu her seferinde eşine açmak isteyip ondan yardım istese de bunu başaramayıp eşinden bunu büyük bir sır gibi saklamaktadır. Bir parazit gibi üzerinde bulunan bu kadın Irene'nin bedeni ve ruhuna her geçen gün daha fazla zarar vererek onu tüketmektedir. Hatta bir seferinde âşığından bile yardım isteyip onun evine gider ancak âşığı müsait olmadığını ama sonra bunun için ona yardım etmek istediğini söyler. Irene bu sivrisinek gibi kanını emen kadının âşığı ile bir olduğunu düşünerek onu dolandırdıklarını, şantaj yaparak ondan paralar kopardığını düşünürek odaya girer ve başka bir kadın olduğunu görerek önceden yanıp tutuştuğu ihtirası büyük bir anlamsızlık ile artık kaybetmiştir. Artık ne ona karşı bir şeyler hissetmektedir ne de bir bağının olduğunu düşünmektedir. Artık sıradan bir yabancı ile farksızdır. Oradan uzaklaşır. Bir eczaneye giderek bir reçete uzatıp eczacının ilaçları hazırlamasını seyretmektedir. Eczacı bir şeyleri bir şeylerle karıştırarak birbirine aktarmaktadır. Ölümün büyük şişeden küçük şişeye aktarılmasını ve bir süre sonra bu sıvının damarlarından içine girerek artık hayattaki bağlarını keseceği düşüncesi karşında eli ayağı buz kesmişti. Dalgın bir şekilde ilacın ücretini çıkarmak için çantasından birkaç bozukluk çıkaran Irene, birisinin onu itmesi ile elindeki bozuklukları masaya düşürüp kendisine geldi. Bu yabancı şişeyi eline aldı. Irene dönerek bu yabancıya baktı, gördüğü kocasıydı. Yüzü solgun ve ter damlacıkları ile doluydu. Bayılacak gibi oldu ve tezgaha tutundu. Eşi onu tutarak eve götürdü. Baştan beri peşinde vampir gibi dolanan kadın aslında bir tiyatro oyuncusuydu. Eşi, Irene'yi tesadüfen âşığı ile görmüş ve evine geri dönmesini isteyerek bu tiyatro oyuncusu ile anlaşmıştı. Irene'ye karşı ilgisini hiçbir zaman kaybetmeyen eşi, çocuklarına, evine dönmesini ister. İşte tam da bu noktada tüylerimi diken diken yapan şey bu. Sonundaki kısım, beni en etkileyen kısımdı. Eşine bağlılığını asla kaybetmeyen bu adam, aynı zamanda çocuklarını da düşünerek Irene'yi eve dönmesi için bir tiyatro oyuncusu ile anlaşıyor. Eşine sevgisini yitirmeyen bu adam her şeyi canla başla beraber irdelemek istiyor. Irene'nin bu –belki– yanlış olduğu düşünülen davranışı karşısında her şeyi silip atmayıp onun eski haline dönmesini istiyor. Gerçekten çok güzel bir yaklaşım. Sevmediğim ya da tuhaf bulduğum kısım ise âşığının biraz umarsız ve durağan bir şekilde sonra yardım etmek istemesidir. Irene'nin bu müşteki halini hiçbir şekilde göz önünde bulundurmayan bu adam galêsiz bir yaklaşım sergileyerek bende nefret dolu bir izlenim bıraktı. Baştan sona tam bir başyapıt sayılacak bu eser gerçekten kendisini okuyucusuna sevdiriyor. Yaşayacağımız şeyler her ne olursa olsun bu korkunun bizi ele geçirmesine izin vermemeliyiz. Korkmamaktan bahsetmiyorum, korkunun vücudumuzda bir yek haline gelip bizim kendimizi yönlendirdiğimiz gücü ele geçirmesinden bahsediyorum. Bu durumda istemesek bile çok kötü şeyler yapabiliyoruz. Bazen geri dönülmesi mümkün olmayan yollara girmiş oluyoruz. Bizim yanımızda duracak olan insanlara bunları aktararak onlardan olabildiğince bir yardım almalıyız. Yanımızda duran bu insanlar her ne olursa olsun bizim neyi ne amaçla yaptığımızı bildikleri için ne bize büyük bir hezeyan yaşatacaktır ne de bizi öylece bırakıp gidecektir. Bizi dinleyecek ve bize gerçekten yardım edecektir. Yanınızdaki insanları sevin.
Korku
KorkuStefan Zweig · İndigo Yayınları · 2018103,8bin okunma
·
127 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.