Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Fransız filozof Gilles Deleuze gibi postmodern düşünürler için "anlam" bile şüpheli bir terime dönüşür. Anlam, bir şeyin başka bir şeyi temsil edebileceği ya da onun yerini alabileceği şeklindeki biraz passé (modası geçmiş] sayılan bir varsayıma dayanır. Böylelikle belli bir yorumlama fikri hücum alanına girer. Şeyler, başka şeylerin gizemli işaretleri değildir; dobra dobra yalnızca kendileridirler. Gördüğünüz şey, kavradığınız şeydir. Anlam ve yorum, gizli mesajları, mekanizmaları ve yüzeyin altına yığılmış derinlikleri ima eder. Oysa postmodern düşünceye göre bütün bu yüzey/derinlik modeli, eski moda metafiziğin kokusunu taşır. Benlik için de durum aynıdır. O, artık gizli katların ve iç derinliklerin konusu olmayan, görme ye açık bir alandır; gizemli ve anlaşılması zor bir tinin aksine, merkezsiz bir şebekedir. Bu görüş, modern çağ öncesi dönemlerin alegori olarak bildiğimiz, dünyayı yorumlama tarzı için geçerli değildir. Alegori açısından şeyler anlamlarını yüzlerinde taşımaz. Bunun yerine, altta yatan bir metnin ya da gizli bir hakikatin genellikle ahlaki ya da dini türde göstergeleri olarak kavranmaları gerekir. Aziz Augustinus'a göre nesnelerin kendilerine kulak vermek, varoluşun dünyevi ve düşmüş bir şeklidir. Bunun yerine, onları göstergebilimsel tarzda, kendi ötelerinde kutsal bir metin olan evrenin işaretleri olarak okumak gerekir. Göstergebilim ve kurtuluş yan yana gider. Modern çağ düşüncesi bir anlamda bu modelle ilişiğini keserken bir başka anlamda ona sadık kalır. Anlam bundan böyle, şeylerin yüzeyleri altında gömülü kalan tinsel bir öz değildir. Fakat yine de kazılıp ortaya çıkarılması gerekir; çünkü dünya onu kendiliğinden açığa çıkarmaz. Bu kazı girişimine verilen uygun bir ad, belli bir görüş alanı uyarınca şeyleri yöneten görünmez yasa ve mekanizmaları açığa çıkarmaya çalışan bilimdir. Derinlikler hâlâ vardır ama şimdi onlarda iş başında olan şey kutsallık yerine doğadır. Postmodernizm, bu sekülerleşmeyi bir adım ileriye götürür. Bu derinlikleri, özleri ve temelleri taşıdığımız sürece, hâlâ Her Şeye Kadir Olan'ın, insanı huşu içinde bırakan varlığıyla birlikteyiz demektir. Aslında Tanrı'yı hiçbir şekilde öldürmüş ya da gömmüş değiliz. Ona yalnızca doğa, insan, akıl, tarih, güç ve arzu gibi, heybetli yeni adlar verdik. Metafiziğin ve teolojinin miadını doldurmuş aygıtını yürürlükten kaldırmaktansa ona yalnızca yeni bir içerik kazandırdık. Yalnızca, insanı hep Anlamların Anlamı'nı kovalamaya ayartan "derin" bir anlam anlayışıyla ilişiğimizi keserek özgür olabiliriz. Fakat elbette kendimiz olmak öyle bedava değildir. Çünkü "benlik" diye bilinen metafizik özü de yürürlükten kaldırdık. Öyleyse bu projeyle özgürlüğüne kavuşturulan bir kişi, aynı şekilde biraz gizemli kalmayı sürdürür. Ayrıca, mutlak temellere karşı isteksiz olan postmodernizm, böyle bir mutlağı argümana gizlice sokuyor da olabilir. Bu mutlak, elbette Tanrı, akıl ya da tarih değildir; yalnızca bir alt çizgi olma görevi görür. Diğer mutlaklar gibi onun da altını araştırmak imkânsızdır. Postmodernizm için bu mutlak, kültürdür.
Sayfa 32 - AyrıntıKitabı okudu
·
257 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.