Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Mızraksız İlmihal'den..
Arkadaşlar! Yarın diye bir şey yok! Düşleyip durduğumuz, tiryakisi olduğumuz, uğruna bugünümüzü zehir zemberek kıldığımız yarın yok! Dün’ü de bugün; ekranlardan, manşetlerden, siyasetten ve gözde şarkılardan bir çarmıha gerip karşısına geçtiler ve koka-kola ve viski ve şampanya ve votka içtiler. Çünkü köpek yanlarının esiri olanlar dünyaya efendi olmak için dünü öldürmek zorundaydılar ve öldürdüler ölümden sonrasını.Böylece yeryüzünü kemiren yarasalara dönüştüler. Ölümden sonrasından haberler getiren tarihin külleri üzerinde ajanslar bina ettiler.Güneşi, eşyanın hakikatini parçalayarak elde ettikleri yeryüzü cehennemlerinin dumanlarıyla kararttılar ve bu karanlıkta yol bulmak için, inan kalanlara çarparak geri dönüp yol gösteren radarlar geliştirdiler. Ve biz:Yani binlerce yıldır, yitirdiğimiz cennete ağlayan, böylece onlardan geri kalan halkların çocukları: Bir aşk’ ı sevdik, bir de nefreti. Mızraklı İlmihaller,haykıran şiirler okuduk.En çok hınc’ı öğredik ilkin ve bu yüzden kendimizi dengelemek için aşk’a mecbur kaldık.Ümitsiz aşklara tutulduk.Mızraklar yontup inledik kutularda, doğu’larda... Ama şimdi uykusuzluktan şişmiş gözlerimizle tanık olduk ki: Kola ve şampanya köpüğünde boğuldu aşk. Gözlerimizin önünde can verdi ve biz hiçbir şey yapamadık... Geriye nefret kaldı: Bir de düşlerimiz. Öyleyse artık ne tutar bizi? Düşlerimizi,nefretimize katıp, harekete geçmemiz gerekiyor artık! Arkadaşlar! Ya mızraklar çuvala ya da intikam! Ya teslim olup disk-jokeylik yaparız ya da disktoteklerin camlarını kırarız! Ya itikam, ya intihar! Ya istiklal, ya izmihlal! Her vitrinin, her neon ışığının üzerine, isten ve zifirden siyaha çalan terimizle şunu yazacağız: Güneş batı’dan doğmadan önce, elimizin yettiği her hamburgeri doğduğuna pişman edeceğiz! Size sesleniyorum arkadaşlar! Pıhtılaşmış kanla taranan posbıyıklı kolhozlardan beri diş gıcırdatan arkadaşlar, zincirli bileklerle gemilere doldurulan arkadaşlar! Büyük Yürüyüş’le ayaklarına kara sular inip sonra kendi tankları altında asfaltlara haritalar çizen arkadaşlar! Kömürün keşfinden beri açlıkla beslenen,satılan,ihanet edilen,jurnallenen,çukura açmış gözlerine tükürülüp yağmur yağdığınıa inandırılan arkadaşlar! Üçyüzyıldır mızraklar yontan, mızraklarını alacak çuval bulunmayan, naftalin kokusundan midesi bulananan, dünyaya verecek meteliği olmayan arkadaşlar! Sevgilileri ansiklopedi fasikülü biriktirenİsevgilileri,’’dünyada ahlak kalmadı’’ diyen britanyalı film aktörlerine hayranlık duyan arkadaşlar. Size sesleniyorum! Gözyaşlarınızı içinize akıtın.İçinize akıtıp sidik torbalarınızı doldurun ve tırmanabildiğiniz en yüksek otelin tepesinden, naklen katiliam yayını ve patriot reklamı izlemek üzerine işeyin! Peygamberleri denize sürenler,çarmıha gerenler,taşlayanlar,işbaşında arkadaşlar,herşeye egemen oldular. Düğmeye basıyorlar ve yerden ateş fışkırıp İbrahim’i kül ediyor... Herşey ‘’Amerikan Düşü’’ ile sıfırlandı, şimdi ilkellik zamanıdır arkadaşlar! Kitaplarınızı gazyağına, petrole, alkole bulayıp tutuşturun ve kundaklayın: ‘’100 Soruda Zengin Olma ve Kız Tavlama Sanatı’’ kitapları satan süpermarketleri. Süper starları,süpermenleri yakaladığınız yerde; ellerinzde denemeler, mektuplar, şiirler yazıdığınız kalemlerinizİ yaklaşın yanlarına. Onlar imza isteyeceğinizi sanacaklar ama siz, bütün gücünüzle sabahlara kadar yanan ışıkların ve çayların içinize doldurduğu bütün enerjinizle saplayın gözlerine kalemlerinizi! Manikürsüz tırnaklarınızla parçalayın yaldızlık kostümlerini! Her keseye uygun taksitler,her yoksula uygun televizyonlar; her deliye uygun tımarhaneler, her hizadışı duran’a uygun terapileri var. Her aşka uygun orgazmlar geliştirdiler arkadaşlar! Her kafaya uygun saç mdelleri var, her kültüre uygun putları, her vicdana uygun dinleri var ve her gırtlağa uyan yutkunma aşıları... Hakikat öldü arkadaşlar şimdi realite var. Kimsenin varoluş sorumluluğu, dürüstlük, insanlık, vicdan, kardeşlik ve Allah üzerine konuşmayacak dinleyecek vakti yok. Hikmet yok arkadaşlar şimdi ‘’espiri’’ var. Arkadaşlar; ağıtlarımızdan, iniltilerimizden, dualarımızdan ilmek ilmek ördüğümüz iple intihar etmemizi bekliyorlar. Hayır arkadaşlar! İplerinizi omuzlarınıza kemend yapıp asılın. Allahı’ın ipine asılıp gerilin, ceplerinize doldurduğunuz bildirilerin ağırlığına kendi gövdelerinizi ekleyip uçun ve tekmeleyin realitelerini! ‘’ Lütfen sessiz olalım’’ levhalarına tükürerek uçun iplerinizin ucunda ve haykırın: Allah’ın hükmü gelmeden önce, üçyüz yıldır biriktirdiğimiz lanetiniz gelmeden önce, bize ödemeniz gereken şeyler var! Onlar barıştan sözedip kan içiyorlar. Onlar insanlıktan sözedip, gökyüzünü kusmuğa buluyorlar. Sözlerimizi de aldılar elimizden. Herşeyi; polisleri, görevlileri, yetkilileri ve askerleriyle güvenceye alıp diledikleri gibi kesip biçiyorlar. Onlar yoksul halkların tepesine diktatörler dikip, iplerine tırmanmaya kalktıklarında, yine bu halkların tepesine onyüzmilyon kilotonluk ölümler yağdırıyorlar. Yıktıkları evleri de yine o katillere yaptırmak zorunda bırakıp, kalan son damla kanlarımızı da bu hizmetleri karşılığında bize fatura ediyorlar. Son damla kanlarımızı, kolalı gömleklerimizi tükürelim arkadaşlar! Ne sûkut, ne sücûd; yalnız intikam! Onlara herşeyi yeniden jelatinleme fırastını tanımayalım.Yarasalara güvercin postu giyme vakti bırakmayalım. Vakit akiddir arkadaşlar, iskarpinlerini kana bulamaya and içelim! Saptırmak onların dinidir arkadaşlar ama hedeflerimiz artık, binbir zahmetle ortaya çıkaracağımız türden değil. Burnumuzun dibinde. Uydy antenleri, dev tankerler, stüdyolar, genel merkezler, alkol, porno, eroin ve kimya laboratuvarları; bunların herbiri, onursuz bir yaşamdansa onurlu bir ölüm(süzlüğü)ün vasıtasıdır. Çıkalım arkadaşlar! Newyork’un metrolarından gettolarından, Moskova’nın arka sokaklarından, Pekin’in varoşlarından, Tokyo’nun kablo fabrikalarından, Paris’in köprü altlarından, Beyrut’un tehcir kamplarından, Tahran’ın Kerbela Tapınaklarından, Mekke’nin Amerikan postalları ve yerli uşaklarından kirletilmiş kumlarından, Tih çöllerinden, piramit gölgelerinden, İstanbul’un Ankara’nın bodrum katlarından ve gecekondularından, Mardin’in prefabrik evlerinden çıkalım. Bize sabırdan, itaatten, takiyyeden, çifte standarttan, imalı konuşma metodlarından sözeden; anlamıyorsan te’vil et ve sana verilen vazifeyi yap’’ diye buyuran şarlatanların, düzenbazların, Allah’ın adıyla şeytani düzenler kuranların, izi-timi belirsiz düşmanlar üreten cennet bezirganı bin yüzlü münafıkların örgütlerinden, derneklerinden, cemaatlerinden, vakıflarından çıkalım. Ha bu gün ha yarın iktidara geliyoruz türünden mavallarla üzerimizde iktidarlar kurmuş, ensemizde boza pişiren başkaldırı taciri kaltabanların; üzerine faziletli sözler yapıştırdıkları masalarına tükürüp çıkalım. Gözyaşlarımızla beslenen semiz vaizleri, kürsülerindeki minderle boğup çıkalım. Arkalarına yaslanıp bizi karşılarındaki alçak koltuğa buyur eden, çay söyleyip ‘’biz bu yollardan geçtik. Sen de sakin ol, sana iş vereyim’’ diyen satılmışlara , herşeyi kitabına uyduran gözü duymaz bukalemunlara birer tükürük uydurup işyerlerinden çıkalım. Bütün hakemler ibne, bütün maçlar şikeli arkadaşlar, tribünlerden ‘’en büyük onur’’ sloganıyla çıkalım. Hiçbir sorumuzu cevaplamayan, aptalca formülleri ezberlediğimizde yakalarımıza kurdaleler takan, rakamlarla alın yazılarımızı yazan, etimizi-kemiğimizi çürüten öğretmenlerle dolu sınıflardan, son ve en büyük ukalalığımızı yapıp: Tükürerek çıkalım. Bize etiketler, muskalar pazarlayan demagog aydınların ‘’düşünüyorsan varsın’’ diyen kitaplarında, ‘’ savaşıyorum öyleyse varım’’ yazıp, sonra kitaplarını kafalarından paralayıp; seminer, panel ve konferans salonlarından çıkalım. Şeytan’ın vahyiyle tüylerimizi diken diken eden ya da bizi onulmuz uykulara indiren şairleri recmedip, açıkoturumlarından çıkalım. Bize, yedirdikleri her ekmeğin üçte ikisini vergi olarak ödeyen, bizden yana hep vefasızlık görmüş muzdarip annelerimizle, mübarek ayaklarını son bir kez öpüp vedalaşalım. Kamburu çıkmış babalarımızdan af dileyip çıkalım. Bizden çamaşır makinesi isteyen karılarımıza, son jeton paralarımızı nafaka olarak bırakıp çıkalım. Çocuklarımıza ölümü unutturmayacak birer vasiyet bırakıp çıkalım. Bizden güvercin isteyip, sonra da bu güvercinleri, bir yabancı dil kursu karşılığında otantik hamburgerle yapan büfelere satan sevgilerimize ‘’ başarılar’’ dileyip pastanelerden çıkalım. Çıkalım ve toplanalım Burnumuza dayatılan her mikrofonu kavrayıp, gazete binalarına dalalım ve mikrofonlarını, yayın yönetmenlerinin kıçına sokalım. Toplanıp yürüyelim. Kalan sağlarla yürüyelim. Mersedes sürmekle aşınmayan yolları, çıplak ayaklarımızla sarsarak ; buzlu camlarımı, kadife perdeleri oruçlu gırtlaklarımızdan yükselen marşlarla yırtarak yürüyelim. Gidelim ve İbni Hazm’ın, Hafız’ın ,Mevlana’nın, Şeyh Galib’in, Budha’nin, Puşkin’in, Dostoyevski’ni, Gandhi’nin, Rilke’nin mezarları başında duralım. Aramızda en gür seslisi çıkıp deskin ki: ‘’Sizlerden çok şey öğrendik. Sizi okuyacağımıza ortaokul matematik öğretmenlerimizi dinleseydik şimdi adam olmuştuk. Ama biz adam olmak değil, insan kalmak zorundayız artık. Ve ama izninizle şimdi yapmamız gereken bir şey var.’’ Bunun üzerine tekmeyelim onların mezarlaını arkadaşlar! Sonra dağılalım dünyanın başkentlerine. Dağılalım ve dağıtalı! Asfaltaları kazalım, duvarları mızraklayalım, görüntüyü bozalım. Liberalizm’in façasını değiştirelim! Arkadaşlar! Gerekirse gözlerinize kan rengi bantlar çekin. Çekin ki felsefeyle, estetikle sizi avlayamasınlar. El yordaıyla, nefret yordamıyla kırın, dökün, tuz-buz edin! Kırın ki alt-üst olsun borsa rakamları, faiz dengeleri, put endüstrisi grafikleri. Kafalarımızı koltuğunuza alın arkadaşlar ve koltuklarının, kasalarının altındaki halılara asılıp çekin.! Bize yoksulların, zayıfların kanları üstüne bina ettikleri huzur ve güven ortamlarını fatura etmeliler arkadaşlar! Arkadaşlar; tünellerden ,bunalımlardan çıkalım ve düşlerini karartalım! Cennetlerine yılanlar, çiyanlar gibi dalalım! Yapma çiçeklerini yolalım, seralarını çöplüğe çevirelim, opera ilanlarını moleküllerine ayıralım! Ve caddeler, havaalanları, plajlar ve dans pistleri; onların şeytani silahlarından boşalan alevlerle biçilmiş cesetlerimizle dolup taşsın. Taşsın ki temizlik işçileri, sineklerin uçuştuğu cesetlerimizi görünce duraklasın, ağlasın, sonra üç-otuz paraya sırtlarını dönüp, söpürge sopalarını efendilerinin münasip bir yerlerine sokmak üzere hareket e geçsin. Cesetlerimizi dezenfekte etmeye ilaçları yetmesin! Üzerlerine sinen kan kokularımızı hiçbir parfüm gideremesin! Taş, sopa, mızrak, ok, mancınık, tırnak; ne bulursak intikam! Uyduları ve bilgisayarları, yene ancak kendilerinin imal ettiği silahlara hükmedebilir arkadaşlar; ileri1 Yoksul arkadaşlar, onurlu arkadaşlar; ukelâ, meraklı arkadaşlar ileri! Vasıfsız arkadaşlar, rütbesiz arkadaşlar, çağdışı kökü dışarda bohem, bunalım, münzevi, küskün, anarşist, serseri, başı bozuk arkadaşlar ileri! İleri psikopatlar! İnançla ileri! İnanalım ki bizden sonra; yeryüzüne ve gökyüzüne, yaşama ve ölüme, önceye ve sonraya gerçek egemen olan Allah onları yerle bir edeektir. Ve ama biz onurumuzu kurtaralım! Davranalım arkadaşlar, ‘’İki el bir baş içindir.’’Gösterelim, el mi yaman bey mi yaman? İleri Ulubatlı Hasan! İleri John, İleri Malcolm, İleri Raphael, İleri Jeanne, İvan, Şvayk, Râcâ, Kamikaze, Wang-li, Ebu Kays, Rıza, Abdullah, Fatma, Nilgün, Abdurrahman, Mustafa... İleri arkadaşlar! Tekrarla Hakan,tekrarla Mehmet; tekrarlaıyn her dilde ve bir ağızdan: ‘’Bugün 1990 bugün intikam: Her çukulata lekesinin yanında bir damla kan.’’
··
540 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.