Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Çünkü, aktarma biçiminin önemi yoktu; söz basit bir ayna idi; söz denince Yunanlıların aklına mit, sözcük dağarcığı daha doğrusu etimo loji, şiir, atasözleri kısacası "söylenen" ve tek başına konuşan her şey geliyordu (çünkü, bizim tek yaptığımız şey onu tekrar etmektir). O zamandan beri söz, nasıl olur da hiçten söz eder? Hiçliğin varlığının Platon'a kadar olan Yunan felsefesi için ne büyük bir problem olduğu nu biliyoruz: Bu, az önce mit sorununda gördüğümüz ayna "söylevinin" başka bir belirtisidir. Yanılmak, yalan söylemek ya da boşu boşuna konuşmak için olmayan şeylerden söz etmek gerekir, yani sözü edilebil mesi için, olmayan şeyin olması gerekir; öyleyse, nedir bu hiç olmayan hiçlik? Platon bu sıkıntıyı atlatmaya, "babamız Parmenides❞i öldürmeye ve Yunanlı matematikçilerin kısa bir süre önce sonsuz sayıların (meş hur irrasyonel sayılar) varlığını kabul etmekte verdikleri mücadele kadar büyük bir mücadeleyle, yokluğun (non-être) var olduğunu ka bul etmeye karar verdi. Harcanan çabanın bu denli büyük olmasından dolayı şaşkınlığa düşüyoruz; ancak, söz bir ayna olunca, sorun anlaşı liyor: Bir ayna, karşısında olmayan bir nesneyi nasıl yansıtabilir? Olma yan şeyi yansıtmak, yansıtmamak demektir; tersinden söylersek, eğer ayna bir nesneyi yansıtıyorsa, o nesne vardır: O halde mit hiçbir şeyden söz ediyor olamaz. Sonuç: En naif mitin bile bir hakikat temeline sahip olması gerektiğinden peşinen eminiz ve Palaiphatos gibi, mitte gördü ğümüz hataların kökeni konusunda kendimizi sorgularsak, bu hatala rin basit çoğaltına (reproduction) kazaları olduğunu göreceğiz: Bunların aslı otantikti, ancak yansıtılırken bir sözcük başka bir sözcük, birşey başka bir sözcük olarak vs. değerlendirilmiştir. Hiçliği yansıtmak, yansıtmamak demektir; sis yansıtılınca, yansı ma da belli belirsiz olacaktır: Çünkü nesne bulanık olunca ayna da bulanıktır. Yani bilginin dereceleri varlığınkilerle koşut olacaktır; tüm Platonculuk budur. Genç Aristoteles ise, hâlâ şu sorunla cebelleşecektir: Her şeyin geçici olduğunu savunan ilkenin kendisi de geçici olmalıdır, ancak bu ilke ortadan kalkarsa o zaman şeylerin yok olması durur... Şeyler hakkında söylenenler şeylerle aynı akıbeti paylaşıyor; o halde, karmaşık bir şeyin biliminin kendisi de karmaşık bilim olacaktır, zavallı tahmini bilim. Bunun tersine, bir bilim, yansıttığı şeylerin kendisi de üstünse, asil bir bilim olacaktır. Platon, mitler konusunda "antik dönemdeki olayların gerçekte nasıl geçtiğini bilmediğimiz için, yanlışlığa mümkün olduğunca hakikat gö rüntüsü vermeye çalışıyoruz", der. Platon işi alaya almıyor; yanlışlığın sadece doğruluktan uzaklaşma olduğunu biliyoruz yani hakikatmiş gibi görünenleri bulmak için doğru olmayan gelenekleri elden geçiriyoruz; modern ifadeyle, hakikate benzer tarihsel hipotezler oluşturuyoruz. Yunanlıların kendi mitik dönemleri karşısında iki tutumları olmuştur: Mutlu olmak için inanmak isteyen saflık ve bilimsel hipotez denilen şu sürekli kararsız ve kanaatkâr olan sistem; fakat Yunanlılar tamamen tarihsel olan döneme döndüklerinde, taklit ettikleri halefIeri tarihçiterin sözlerine inanırken duydukları tasasız güveni hiçbir zaman bulamadılar. Mit karşısında duydukları bilimsel kuşkunun halini, kahramanlık döneminin kesin yanlarının ayırt edilemeyecek kadar eski ve zamanla silinmiş olduğunu söyleyerek az buçuk dile getiriyorlardı.
·
220 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.