Gönderi

2 Kasım 2022 tarihli yazım
Geçtiğimiz haftasonu cumhuriyetin ilanının 99. yılı kutlandı. Bu sene kutlamalara damga vuran şey ise sanayi kadroları tarafından atılan büyük teknolojik adımlardı. Eskiden her sene rutin törenler yapılırdı. Çocukluğumuzda her törende birkaç şiir, nesir okunur, birkaç spor hareketleri yapılır, bir öğretmen tarafından Osmanlı’ya hakaretler edilir ve dağılırdı öğrenciler. TV ekranlarında da az çok aynı minvalde konuşmalar yapılırdı. Son yıllarda bu ayrıştırıcı söylemlerin sona erdiği düşünülüyordu ancak bu sene TRT ekranlarında bir spiker cumhuriyet ile ‘ümmet’ olmaktan ‘birey’ olmaya terfi ettiğimizi! önündeki kağıda bakarak okumaya çalıştı. Bu söylem de oldukça tepki aldı ümmet olmayı başarmış mü’minler tarafından. Birkaç ırkçı hoplaya zıplaya alkışlasa da ümmet olmanın İslâm alemi için ne kadar önemli olduğunun şuurunda olan Müslümanlar, bu sözlerin masum olmadığını anladı ve gerekli tepkiyi gösterdiler. Senelerce bize ‘Araplar size ihanet etti’ ; Araplara ‘Türkler sizi sömürdü’; ötekilere ‘Şu size şunu yaptı, bu size bunu yaptı’ gibi söylemlerle akılları gönülleri birbirine düşman eden zihniyete rağmen “ümmet” olma şuuru hâlâ ayakta duruyor, örselenmiş olsa da. Aynı binada yaşayıp birbirinden habersiz olan insanlar, kapı komşusunun ölümünden haberi olmayanlar bireysellikle övünmeyi makul bulsa da ben İslâm’ın evrensel mesajlarını kavramış Müslümanların buna onay vereceğini düşünmüyorum. Çünkü ümmet olmak bir bilinçtir. Üstelik bu sayı ile de ölçülmez. Hz. İbrahim (as) Efendimiz gibi tek başına ‘ümmet’ olmayı başarmış mü’min örneği de önümüzde durmaktadır. Ümmet olmak için aynı inancı taşımak, aynı şuuru taşımak, aynı hassasiyetlere sahip olmak gerekir. Ümmet olmak, Allah’ın bize bahşettiği nimettir. Allah’ın Resulü buyurdu ki: "Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar." İşte ümmet olmak böyle bir hassasiyeti taşıyabilmektir. Bireyselcilik ise bizlere senelerce pompalanan ‘ben, ben, ben’ anlayışının, hayatın her alanına tezahürüdür. Ne kazandırdı bu seküler anlayış? Senelerdir bizleri yarış atı gibi koşturanlar, hayatımızı sadece dünyadan ibaret sananlar, feminizm ile aile yapımızı örseleyenler bu topluma ne kazandırdı? Geçmişi ile kavga edenler geleceğe bakabildi mi? Sultan Abdülhamid’in, Sultan Vahdeddin’in ve öteki padişahların bu ülkeye emekleri olan insanlar olduğunu söyleyebilmek ne kaybettirecekti? Birilerini kahraman yaparken birilerini hain yapmak şart mıydı? Kaldı ki bu ülke topraklarında hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğu hiçbir zaman sömürgeci olmamış, hatasıyla sevabıyla Anadolu’yu ihya etmiştir. İstiklal Harbinde bize ta Pakistan’dan elindekini avucundakini gönderen Müslümanlar, bunu ümmet olmanın bilinci ile yapmıştı. Çünkü bir Müslüman için dünyanın neresinde olursa olsun aynı inancı taşıyan kardeşi sıkıntı çekiyorsa bu sıkıntıyı kalbinde hissetmesi, bu sıkıntının giderilmesi için elinden geleni yapması, gücü yetmiyorsa kalbi ile bile olsa tarafını göstermesi şarttır. Bu kardeşliği evrensel manada tesis eden İslam’ın büyüklüğü takdire şayan değil midir? Ve bu kardeşliğe mani olmak isteyenlere 1 asır evvelinden ne güzel cevap vermiş İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy: ‘’ Hani, milliyetin İslâm idi? Kavmiyet ne? Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine. ‘’Arnavutluk’’ ne demek? Var mı şeriatte yeri? Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri! Arab´ın Türk´e; Lâz´ın Çerkez´e, yahut Kürd´e; Acem´in Çinli´ye rüçhânı mı varmış ? Nerde? Müslümanlıkta anâsır mı olurmuş? Ne gezer? Fikr-i kavmiyeti tel´in ediyor Peygamber. En büyük düşmanıdır Ruh-u Nebi tefrikanın Adı batsın onu İslâm´a sokan kaltabanın!’’ Bizler Ümmet-i Muhammed (sav) olmakla iftihar ediyoruz. Ne mutlu ümmet olma bilincini taşıyana.
·
258 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.