Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

95 syf.
·
Puan vermedi
“Dua sırasında gözlerimi yumdum, ellerimi yüzüme kapadım, bir gece yarattım kendime, bu gecenin karanlığında, bir rüyada gibi sorumsuz, kendi duamı okudum. Fakat sözcükleri huşu içinde söylenmedi bu duanın. Çünkü ben Tanrıyla, Yüce Varlık’la değil , sevdiğim tanıdığım birisiyle konuşmaktan hoşlanıyordum! Çünkü benim çok yükseğimdeydi Tanrı. Sıcak, nemli yatağımda yatarken bütün bu sorunlar önemini kaybediyordu. Tanrı gerçekten var mi, yoksa kutsal imtiyazlarının korunmasını gözeten bu yeryüzü güçlüleri tarafindan, vatandaşlarını daha da rahat sömürebilmek icin, kendi tasarılarına göre mi yaratılmıştır; yeryüzünün gökyüzüne bir yansıması mıdır; bu gibi şeyleri artık umursamıyor, ben yalnız sabaha çıkıp çıkmayacağımı bilmek istiyordum. Ölümün karşısında mezhebin, imanın, itikadin ne kadar gevşek ve çocukça olduğunu hissediyordum. Sağlığı yerinde ve mutlu olanlar için, eğlencelik şeylerdi bunlar. Ölümün ve çektiklerimin korkunç gerçeği karşısında, kıyamet günü üzerine, ruhun ahretteki mükâfatları üzerine bana telkin ettikleri şeyler, tatsız bir aldatmaca oluyordu. Bana öğrettikleri dualar, ölüm korkusu karşısında etkisizdiler. Hayır, ölüm korkusu yakamı bırakmıyordu. Dert çekmeyenler anlamazlar bu sözleri. Yaşamak arzusu, içimde o kadar güçlenmişti ki, uzun hafakan ve ıstırap saatlerimi telâfi icin, en küçük bir mutluluk dakikası yetiyordu. Derdin, meşakkatin varlığını, ama hiçbir anlamları olmadığını görüyordum. Aşağılık adamların arasında, bilinmeyen bir soydandım ben, eskiden benim de kendi dünyalarından olduğumu unutmuşlardı, Korkunç, bir şeydi bu: ne tam diri, ne tam ölü olduğumu hissetmek. Bir canlı cenazeydim artik; ne beni diriler dünyasina bağlayan bir şey vardı, ne de ölümdeki unutmadan, huzurdan yararlandigim.’’ Tek tesellim, ölümden sonra hiçlik ümidiydi; orada tekrar yasamak düşüncesi içime korku salıyor, beni hasta ediyordu. Ben ki henüz yaşadığım dünyaya bile alışamamışım, bir başka dünya neyime yarardı benim? Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi; onlar için kurulmustu bu dünya. Yeryüzünün, gökyüzünün güçlülerine avuç açanlar, yaltaklanmasını bilenler için. Kasap dükkânı önünde bir sinir parçasi için kuyruk sallayan aç köpek gibiydi onlar. Evet, ikinci bir hayat düşüncesi korkutuyor, hasta ediyordu beni. Hayr, bütün bu öğürtü veren dünyaları, bütün bu iğrenç yüzleri görmeye ihtiyacım yoktu benim. Tanrı bir sonradangörme miydi ki dünyalarını ille de göstermek istesin bana? Ama ben, ne yalan söyleyeyim, yeni bir dünya gerekiyorsa, duygularim düşüncelerim uyuşsun körelsin isterdim. O zaman rahat nefes alir, hasta olmaz, ömrümü bir Lingam tapınağında sütunların gölgesinde bir başıma geçirir; gözlerimi güneşten korumaya, insan seslerinin hayat gürültülerinin, kulaklarimi tirmalamasini önlemeye bakardim. Kışın bir deliğe gizlenen hayvanlar gibi kendi içime ne kadar çekilsem, başkalarının seslerini o kadar net duyuyor, kendi sesimi boğazımda işitiyordum. Yalnızlık ve inziva sonsuz, koyu yoğun gecelere benziyordu. Koyu, yapışkan, bulaşıcı karanlıkları olan ve boş kentlere çökerek şehvet ve kin uykulari yaymayı bekleyen gecelere benziyordu. - Fakat boğazım karşısında ben, kendim için vardım ve soyut ve mecnunca bir kanıtlama idim sadece. Sıkıcı bir şey.” Yalnız ölüm yalan söylemez! Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Hayatın derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi. Ve biz, henüz insanlarin dilini bile anlayamadığımız yaşlarda, ara sıra oyunlarımızı yarıda kesiyorsak, bunun nedeni, ölümün seslenişini duymus olmamızdır... Ömrümüz boyunca ölüm bize el eder, çağırır bizi. Her birimiz ansızın, sebepsiz düşüncelere dalmıyor muyuz, bu hayaller bizi öylesine sarıyor Ki zamanı mekânı farketmez olmuyor muyuz? İnsan bilmez bile ne düşündüğünü; ama sonra kendini ve dış dünyayı hatırlamak, düşünmek için toparlanmak zorundadır. Bu da bir sesidir ölümün.” Cümlelerde de yazıldığı gibi derin ve çağının çok ötesinde fikirlere sahip yazarın döneminin köhneleşmiş atmosferine dayanamayıp hayatına son vermesi tesadüf değildir. Toplumun azınlığını oluşturan bu düşüncedeki insanların çağında anlaşılabilmesi ya da yarattığı yenilik rüzgarı bedel ödettirir. Yalnızlaşarak,ıssızlaşarak içine sığınır insan. Bir zaman sonra kendi sesine bile yabancı olmaya başlamı insan işte o zaman malum son kulağına fısıldıyor. Velhasılı Sabahattin Ali gibi Oğuz Atay gibi Hatta Yusuf Atılgan,da hissettiğim duyguları Sadık Hidayet’te de hissettim. Yalnız değiliz! Okunması gereken kitaplardan..
Kör Baykuş
Kör BaykuşSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 202328,1bin okunma
·
123 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.