Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

152 syf.
9/10 puan verdi
·
13 saatte okudu
Asıl adı Mohammed Moulessehoul olan Yasmina Khadra yazarlık kariyerinde kimliğini gizleyerek eşinin ismini kullanmış. Kendisi Cezayir ordusunda subayken, yazdıklarının sansüre uğramaması için böyle bir yönteme başvurduğunu söylüyor. Yazar ancak Fransa’ya taşındıktan sonra gerçek kimliğini açıklayabilmiş. Bu kitap Afganistan’daki Taliban ideolojisi altında sıkışıp kalan iki evli çiftin hayatı üzerinde şekilleniyor. Kitabın belki en çarpıcı özelliği anlatılan olayların kurgu olmasına rağmen aslında söz konusu Afganistan olduğunda “gerçek” olması. Belki böyle bir olay gerçekten yaşandı, bilemiyoruz. Afganistan denince aklımıza hiç iyi şeylerin gelmediği bir gerçek. Özellikle Taliban mevcut yönetimi devraldıktan sonra. Sosyal hayatın her alanında Taliban’ın baskıcı ve bağnaz etkisini görmek mümkün. Yazar burada sosyal spektrumun iki uç noktasında yer alan iki evli çifti gösteriyor bize. Çiftlerden biri burjuva sınıfını yansıtırken diğeri ise daha çok halk kesimini temsil ediyor. Taliban rejiminin gelmesiyle toplumda hiyerarşinin de tepe taklak olduğunu görüyoruz. Genel olarak Afgan halkı yaşama isteklerini ve en önemlisi vicdanını kaybeder. Burjuva sınıfına mensup olan Muhsin ve eşi de Afgan halkı gibi pek çok şey için acı bedeller öderler. Muhsin öncelikle ekonomik açıdan zarara uğrarken eşi Züneyra özgürlüğünü kaybeder. Hiç şüphesiz Taliban rejiminden olumsuz olarak en çok etkilenen kadınlar oldu. Bu kitapta da yazar bu acı gerçeği farklı şekillerde ortaya koyuyor. Züneyra rejimden önce avukatlık ve öğretmenlik yapmış çok kültürlü bir kadındır. Ancak Taliban gelir gelmez başını kapatmak zorunda kalır ve işinden ayrılır. Çünkü Taliban eğitime inanmaz. Yanında eşi olmadan tek başına dışarı çıkması yasaktır. Bu durum onun çok ağrına gider. Kitapta zaten en çok Züneyra’nın iç sesini dinliyoruz. Onun duygu ve düşünceleri tüm Afgan kadınlarının sesidir. Yukarıda belirttiğim gibi kitapta iki kadın iki erkek olmak üzere dört ana karakter var. Bu iki çift her ne kadar birbirlerini tanımasalar da eylemlerinin birbirine bağlı olduğunu, aldıkları kararlara göre birbirlerinin kaderini etkilediklerini çok geçmeden anlıyoruz. Bu dört karakter bir şekilde birbirlerine bağlı ve aldıkları kararlar yaşamlarını derinden etkiliyor. Kitaptaki olaylar da bu karakterlerin seçimleri sonucunda gelişiyor. Bu durum aslında okuma eylemini kitabın sonuna kadar diri tutuyor. Benim için sonlar her ne kadar pek önemli olmasa da bu kitaptaki sonu merak etmedim diyemem. Kitapta hoşuma giden bir şey de yazarın Afganistan tasviri. Yani oraya gitmeden de toplumsal, siyasi ve ekonomik durumu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Bu konuda yazarın anlattıkları okurun kanını donduracak nitelikte. Bunun yanında yazar Afganistan’ın çorak, kurak ve tozlu coğrafyasını da çok güzel bir şekilde tasvir ediyor. Kendinizi delik deşik olmuş yollarda, yerle bir olmuş mahallelerde, paramparça evlerde, molozların arasında hayal etmeniz hiç zor değil. Yazar bu havayı okura hissettirmede son derece başarılı. Kitaptaki en önemli temalardan biri Taliban rejiminin toplumda yol açtığı tahribat. Bu rejimi Nazi partisine benzetebiliriz. Böyle devletlerde bireylerin özgür iradeleri kalmaz ve en kötüsü de insanların hiç tasvip etmediği düşüncelerin ve olayların normal hale gelmesi ya da sıradanlaşması. Ölüm ve şiddetin çok fazla olduğu yerde bu gibi durumlar normal hayatın bir parçası haline gelir. Nefret nefreti, cinayet cinayeti doğurur. Burada da durum hiç farklı değil. İnsan yaşamına son derece önem veren Muhsin’in bir recm olayında eline taşı alıp kadına fırlatması bunun en açık ispatı. Taliban gibi uç rejimlerin insanları insanlıktan çıkardığı bir gerçek. Yazar da bize bunun farklı örneklerini sunuyor bize. Duygu yüklü kitaplar için bir şeyler yazmak gerçekten çok zor. Kitapta beni en çok etkileyen şey Afganistan’daki kadınların durumu oldu. Kadının hiçbir değeri yok, kadın tek başına bir hiç. Kelimenin tam anlamıyla hayalet gibi. Afganistan hakkında okuduğum diğer kitaplarda ya da izlediğim filmlerde hissettiğim ne varsa bu kitapta da aynısını hissettim: öfke. “Kabil’in Kırlangıçları” okuyucusunu konu olarak üzse de, edebi yönden ve verdiği mesajlar sebebiyle kesinlikle üzmeyecek bir kitap. Bu kadar az bilinmesi ve okunması da gerçekten hayret verici bir durum. Kesinlikle okuyun, okutturun.
Kabil'in Kırlangıçları
Kabil'in KırlangıçlarıYasmina Khadra · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2013157 okunma
··
1.627 görüntüleme
AkilliBidik okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık hocam, yine çok keyif aldım incelemenizi okurken. Afganistan'daki yaşam deyince yakınlarda izlediğim bir diziyi hatırladım ben de; Caliphate - Hilafet. Afganistan'daki günlük yaşamı tasviri etkileyiciydi, "hiçlik"i hissettiriyordu. Sırf birileri öyle karar verdi diye bir hiç olarak yaşamayı...
N okurunun profil resmi
Diziyi ben de izledim. Böyle uç ideolojilerin olduğu toplumlarda maalesef ne kadın kadın ne de erkek erkek. Bu bağlamda ülke olarak sahip olduğumuz değerlerimizi çok iyi muhafaza etmemiz gerektiğini düşünüyor, bu değerleri bize kazandıran büyük önder Ata'mıza da sonsuz teşekkür ediyorum.❤
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.