Pelin otu taktım ayak bileğime halhal niyetine ve inandım kırk yıl uyusam göremeyeceğim bir düşe.
Zifiri bir lanet tuttu bırakmıyor peşimi
denk gelemiyorum;
ferini kanaviçe gibi alnıma işleyecek bir güneşe
bir hanımeline balıyla varislerimi dolduracak cesaretini enseme tüy konduracak bir söylenceye.
“Yüzü gözü kına kaşığı kadar bir çocuk geliyor hâne eşiğime her gece.”
haramileri anlatıyor, kafdağı’nı ve hümâ’yı
mitiline bereket dokunmuş yün yorganları.
odalarımda çift pencereli alçak tavan kavgalar var. kadimliklerin kaşları çatık
bakıyorlar çocukla bana, gözleri kapı duvar.
Binbir geceyi bir gecede dinliyorum,
ertesi gün bir başka binbir gece.
uzanıyorum melekleri gördüğüm çöle.
söyle bana ali baba,
tek başına çıkılır mı hırsızlığa?
denk gelemiyorum otuz dokuza
sabrın her taşını gömdüm zannederdim toprağa
hâlâ varmıyor elim sıtıramdaki mıhı bozmaya
doğruluyorum dudağımı arı sokan bağda
söyle bana hızır,
nirengimi soydum, menzilimi o çocuktan oydum,
şimdi senden tez yetişir miyim ruhların damına?
“ öykünün sonu yaklaşıyor, iyiler kazanacak, herkes kaybedecek ya da “
söyle bana şahzaman doğmamış kızımın adı şehrazat olsun,
bir şehriyar’ a mı katlolsun?