Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
İran: Ruhsuz Dünyanın Ruhu
Hepimizin bildiği gibi bir fikrin veya düşünceler bütününün etkili olması için gerçeklikten besleniyor olması gerekli değildir. İnanca dönüşmesi yeterlidir. Foucault, inancın ideolojik bir aygıt olarak kitleleri örgütleme konusundaki gücünü İran Devrimi’ne bizzat tanıklık ederek deneyimlemiştir. Gözlemlerinden hareketle İslam Devrimi’ni “siyasal maneviyat”ın somutlaşması olarak yorumlayan Foucault, İran’da yaşanan gelişmeleri, toplumun özgül ağırlığının gücünü ortaya koyması bakımından tarihin paha biçilemez bir anı olarak görmüştür. Bu durum Foucault’u laik solcuların şiddetli eleştirilerine maruz bırakmıştır. Hümeyni’nin önderliğinde temelleri atılan İslam Cumhuriyeti, Aydınlanma’nın kazanımlarını için korkulu bir rüya olsa da Foucault için adeta bir laboratuvardır. Foucault’a göre Şah yönetiminin tasfiye etmekte olan bu toplumsal hareket, Batı’nın alışık olduğu devrim öncesi yaşanan çelişkilerden beslenmemektedir. “İran’da yaşanan durumda, devrimci diye nitelendirdiğimiz görüngülerin özgün ve açık belirtileri olan iki dinamiği (sınıf çelişkisi ve önder parti) göremeyiz. Toplumun iç çelişkilerini konumlandıramadığımız bir öncü güç ayırt edemediğimiz bir devrimci hareket bizim için nedir ki ?” Foucault her ne kadar analizlerini İslamcı hareketin sadece kitleler üzerindeki metafizik etkisine veya şiddetine yoğunlaşarak sürdürse de İran’daki olayların emsalsizliğini ve derinliğini vurgulamaya devam eder. Ve bunu bir kez daha Marxizm’i yanlış yorumladıklarını iddia ettiği sözde solculara saldırarak pekiştirir. Foucault’a göre Marx’ın din hakkında meşhur “din halkın afyonudur” ifadesi kendisinden önceki “din ruhsuz dünyanın ruhudur” cümlesi ihmal edilerek kullanılmaktadır. Marx’ın bu tespiti 1978 yılında İran’da ters yüz edilmekteydi. Foucault bunu şu şekilde izah eder: ”İslam 1978 yılının İran’ında tam da ruhsuz dünyanın ruhu olduğu için halkın afyonu değildir”. Çünkü Foucault’a göre din, İranlılar için “öznelliklerini kökten değiştirecek bir şey bulacaklarının vaadi ve teminatı gibidir”. Ferda Keski’nin özellikle belirttiği gibi, Foucault için asıl meselenin her daim özne sorunundan ziyade öznel deneyim olduğu burda bir kez daha ifşa olmaktadır.
Foucault ve İran Devrimi
Foucault ve İran DevrimiJanet Afary · Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi · 20159 okunma
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.